” Elimden tut yoksa düşeceğim… ” notuyla başlayan bir Attila İLHAN şiiri şahit oldu; onda olduğum yalanına inanmama. O kadar güzeldi ki o gün. gün içerisindeki tek saniyemi yirmi seneme değişmeyecek kadar masumdum o zamanlar. Dünyanın en güzel manzarasını görmüştüm. En güzel iki bebeğin babası olduğuma, inanmıştım… En gerçek yalana sağır olmak gerekirken, aşkın sadece gözümü kör etmekle kalmayıp; kulağımı sağır etmesiyle, tutuldum…
Dedim ya. Güzel yalanlardı işte. Duysa belki gözlerim, anlardı. Suretine gizlediğin maskenin gizini çözebilecek kadar büyümemiştim aşkta. O zamanlarda da terk etmeyen yetimliğimi; yitip gittiğinde daha da hissettim. Acı, soğuk, sessiz, sensiz, karanlık… Gönül coğrafyamın senden sonraki aşk durumu. Bol yalanlı aşklar yağdırdığın arazimde, çürüdü sevgi tohumlarım. Dağılmıyor gözlerin karası bulutlarım ve Güneş olup doğmuyor umutlarım.
Elimden tut oksa düşeceğim mi demişti bana? Yanlış duymam imkansızdı. Söz uçardı hakikat buydu; ama yazı kalırdı. Ceketimin iç cebine bıraktığı şiir ortadaydı. Tekrar tekrar okumamı okumamış olsam diyeceğim ki harf hatasıydı; anlatım bozukluğuydu. Ama şiir Attila İLHAN’ındı ve o aşkın adamıydı. Besbelli ortadaydı. Anlatımı bozuk olan tek şey: ” onu onsuz anlatmaktı… ”
Dedim ya. Güzel günlerdi. Yalan da olsa yüzüme gülerdi. Ben gerçek sanıp kanar; gönlümse doyumsuzca açardı gözlerini. Ben adını söylerdim, adı başlığı olurdu şiirlerimin. Neyse işte. Güzel günlerdi. Ben elinden tuttum o itti. Düşmesin diye can verdiğim uçurumlara terk etti. Ben elinden tuttum. O el oldu, elinden oldu. Ben elinden tuttum, “O”ysa sevgisi gibi yalan oldu ve gitti…