En güzel yıllarımızı en boş şekilde nasıl geçirebiliriz diye gayret ettiğimiz zamanlardı. Mesai sona erip stajdan çıkalı bir hayli oldu. Uzun bir süre sessizce yürüdükten sonra “ gel bana gidip birer çay içelim” diyor. O an “Tamam” desem, sevinçten havalara uçacak gibi bakıyor. Ama ben “istemiyorum, işim gücüm var.” diyorum. Kollarını kavuşturup küskün bakıyor. Ve sessizce yürümeye devam ediyoruz. Sora git gide attığımız adımlar kısalıyor. Dayanamayıp “tamam lan! Ama sadece bir çay” diyorum. Gülümsüyor. Koluma giriyor yol boyunca, erkenden varmayalım diye daha da kısaltıyor adımlarını. Biraz sonra oturduğu tek odalı evine varıyoruz. Yıllardır beklediği bir misafiri ağırlıyormuş gibi seviniyor. Dağınık ev eşyaların üstünden atlayıp tek kişilik koltuğa oturuyorum. Masanın üstündeki paketten bir dal sigara çıkarıp bana uzatıyor. Daha sonra “Esra ile ayrıldık” diye giriyor lafa. Hangi “Esra” diyorum. “Hani şu ilahiyatta ki kız yok muydu üçlerden, o Esra işte”. “ Hatırladım, neden peki?” diyorum. “Sevişmiyordu benle” diyor. “İyi de zaten birkaç gün olmadı mı siz çıkalı?” “Evet, ama günah diyor. Sevişmiyor.” “Kız, seninle sevişmiyor diye sende ayrıldın değil mi?”. “Hayır! o kadar basit değil işte o iş”. “Nasıl yani?” “Bak mesela geçen gün sahildeki çay bahçelerinin birinde oturup ilk çaylarımızı yudumluyorduk. Hava güzel. Karşında gözünün alabildiğine deniz. Tek gördüğümüz gökyüzü ve deniz mavisini birbirinden ayıran ufuk çizgisiydi. Romantizm adına ne istersen vardı. Ama o ortada hiçbir neden yokken ansızın başladı ölüm ile ilgili nutuklar atmaya. Bir iki defa konuyu değiştirmeye çalıştım ama nafile bir şekilde sohbeti ölüme bağlıyordu. Daha fazla dayanamayıp “Yakın zamanda bir yakınını mı kaybettin?” diye sordum. “Hayır” dedi. Ve arkasından kaldığı yerden devam etti konuşmasına” Ölüm ölmüyor. Kabir kapısı kapanmıyor. İstesek de istemesek de oraya gireceğiz”. İhtiyacım olmadığı halde tuvalet için izin istedim, dönüşümde bir ihtimal konu dağılır diye. Tuvalet dönüşü hiç adetim olmadığı halde ve sırf konu kapansın diye gelecek ile ilgili planlarımı anlattım. Bu sefer de “Garantisi olmayan bir geleceği garanti altına almaya çalışıyorsun”. Demez mi? “Sonra?”. “Sonrası yok işte, ayrıldık.” “Bunun için mi çaya çağırdın beni? Olmuş-bitmiş işte. Hem bana neden anlatıyorsun ki bütün bunları?”. “Nasıl bana neden anlatıyorsun! Arkadaşım değil misin lan! Bir de dün gece tek odalı bir evde kalan üniversite öğrencisi sabah yatağında ölü bulunmuş.” “eee” “Esi korkuyorum ulan! Korkuyorum! Anlasana! Psikolojimi bozdu o kız. Gece bende kalsana?”
1 comment
Karakterimiz, pek mi pek kurnaz herhalde? 🙂