“Bir gün bir seçim yapmak zorunda kalacağım, geleceğimi planlamak zorundayım” dedi kız, ” o zaman beni seç ve birlikte tüm planları kaldırıp sadece ikimizi planlayalım” dedi adam…
Peki ya şimdi ne olacaktı? Genç kız her şeyi bir kenara bırakıp adamla geleceğini kurarak ödün mü verecekti amaçlarından? Ya da “senin için her şeye varım” diyerek fedakarlık mı yapacaktı aklı sıra. Hiç biri olmayacaktı aslında. Çünkü o iki hayat birbiriyle kopuk iki insandan oluşmuştu. Evet bazen zıt kutupların gücüne inanılır ama onlar bu işi tamamıyla olasılığa bağlamayı seçmişti. Evrensellik ilkesini bitirmişlerdi kafalarında, yerini sen mi yoksa ben mi sorusu doldurmuştu. Her zaman dediğim bir söz; “Mantığınızın aldığına aşık olun.” E tabi diyeceksiniz şimdi aşk en büyük salaklıktır diye. Evet aşkın tanımını hiç bir zaman yapamadık çünkü herkeste farklı oldu. Mesela kimi mesleğine aşık kimi bir kıza veya erkeğe. Ben hayalime aşık oldum. Hayali aşkıma aşığım evet. O her zaman istediğim gibi biri oldu çünkü. Zaten gerçek hayatta asla böyle bulamam demekle başladı gerisi malum.. Zaten aşk imkansızları barındırır içinde mesela her daim değişir de, göreceli değildir. Sonra baktı derince adam kadının gözlerinin içine içine. “Hadi zamanımız yok gelecek her zaman 1 saniye sonra başlar” dedi. Kadın fedakarlık yapmak zorundaymış gibi hissetti kendini. “Seninle her şeye varım” dedi ve adam güldü. “Her şeye mi? Benimle bütün çiçeklerde senin kokunu aramaya da mı? Peki ya sesinin tam olarak hangi şarkı olduğunu keşfetmeye?” Kadının kalbi çıkacakmış gibi attı. Belkide o hırçın ve çok havalıymış gibi görünen kişiliğine rağmen böylesi güzel sözler işitmemişti kimseden. Büyülendi ve “Seni seviyorum adam” dedi. Adam güldü; “Ben seni sevmekten de öte, sana AŞIĞIM…”