Geçenlerde yolda yürürken aklıma, zihnimizdeki hayvân-ı nâtık(düşünen canlı) veya insan mefhumunu, mâhiyetini(neliğini) dış dünyada vâr olan insanların hakîkatiyle bağdaştırmak geldi. Ben de başladım bağdaştırmaya, yüklemlemeye çoğunun bu tanıma uymadığını fark ettim -insanları aşağılamak gibi olmasın-, hayvân-ı nâtık olmayı gerçekten kavrayabildik mi? yoksa sadece hayatımızı hayvan(canlı) mertebesinde mi yaşıyoruz? Düşünmek hayatımızın neresinde? Gerçekten düşünselerdi ihtiyaçtan fazlasına göz dikerler miydi? Veya Mantık dilinden konuşursak Hayvân-ı nâtık tanımına gerçekten mutabakat gösterselerdi arazlara kafayı takarlar mıydı? Bu tanımın dışındaki şeyleri küçümsediğim anlaşılmasın. Evet calılığın(hayvaniyet) gerektirdiği şeyler vardır nefes almak, yemek yemek, insandaki canlılık açısından giyinmek, barınmak vs. gibi. Bunlar ve sayamadığım daha bir çok şey “canlılık”ın gerektirdiği ihtiyaçlardandır. Aynı şekilde düşünmenin de gerektirdiği şeyler vardır, inanmak iyiyi kötüyü, birbirinden ayırt etmek, küllî kavramları idrâk etmek gibi.
Sonuç olarak; bu yazıdaki hayvân-ı nâtık kavramını bir ağacın köküne benzetebiliriz, köklerimiz; düşünmemiz ve canlı olmamız, sonra ağaç yapraklanıyor, ne yazık ki biz yaprakla uğraşmaktan köklerimizi unutuyoruz veya hatırlamaya fırsat bulamıyoruz.
Hayvân-ı nâtık: düşünen canlı, düşünebilen canlı, düşünemeyen canlı veya düşünmeye fırsat bulamayan canlı, evet evet şuanki mefhûmu bu sanırım insanın…