Altıüstü bir aşk yağmalanması; hepsi bu. Çoktan göçüp giden yolda yürümüş ve hezimete uğramış sevda delilerinin çöküntüye uğrayan kaderlerinin vicdansız veryansınları değil ya… Hepi topu yıkılan gururların bir binanın çöküşüne denk gelip kamufle edilmek üzere olan hırçın talihleri işte; ne denebilir ki bize ayrılığın vizesi çıkmışsa?
Özlemek, Ümit etmek, yazmak mukadderatından hançerin yaralayış eylemine denk düşmüşsem söylesene kibirlileri güneşinin altında eritmeden sevdamdan içeri girmeyen kalp yobazı; sana benzetiyorsam kaderimin sen bozmasını, hepi topu sade kırılmak istenen bir cam bardağın boş tarafına denk gelen yitimlerim varsa ne yapılabilir ki?
Şarjım bitiyor. Her manada. Telefonumun, isteklerimin, bekleyişlerimin, ümitlerimin; küçük bir kırıntının gazelinde okunan mutluluklarımın… Dokunduğundan emin ise hayat bana; saatin seslenişi bana neden ısrarlı unutuluş figanı?
Boşu geçtim, dolunun da senden yana bana hatırı yok. Adın geçerse adımın hatırasından, adlarımızın birbirine çarpışı soyadlarımızın tesellisi maalesef bende olamayacaktır. Çünkü biz hiçbir zaman aynı soyadı içinde bir olamayacağız.
Sadece hepsi bu; çok da fazla değil sancı. İşte adı batıyor; adı kayıp, adı ağır. Derbeder müspetlerimden soyulup küp şeklinde kalıyor sevdacıklarım; öyle sensiz ve yapayalnızken. Böyle işte; bende hepsi bu, ötesindeki yerlerde sana koşanlar var. Koşarken çarparlarsa sana; tutma, durma, sevme, ne olur…
Dilara AKSOY