İnsanlık, bir yasağın delinmesiyle, Adem ile Havva’nın yasak meyveyi koparmasıyla başladı. O günden itibaren sayısız yasak koyuldu, bunların çoğunluğu bir şekilde delindi, bazılarına karşı çıkmaya cesaret eden bulunamadı, kimileri bu cesareti gösterdi, kimileri cesaretlerinin bedelini canlarıyla ödedi. Nasıl havalanıp uçmaya çalışan kuşun kanatları kırılmaya çalışılırsa, insanlık da yükseleceği sırada daima bir yasakla karşılaştı. Yasakları koyanlar ile bunlara karşı çıkanlar arasındaki mücadeleler, günümüze kadarki toplumların tarihini oluşturdu. Bu nedenledir ki; “yasak” sözcüğü tüm dillerde geniş bir yer tutar.
Dilimizde de son derece geniş yer tutan bu sözcük, hayal dünyamızın ve yaratıcılığımızın sınırlarını çizen, saygıyla değil otoriteyle oluşturulan bir güçsüzlük göstergesidir. Yasak, güzel bir vahada olmamıza rağmen, kendimizi bir çöl bitkisi gibi hissetmemize neden olan gereksizlikler bütünüdür. İnsanın sütten ağzının yanmasına izin vermeden, onun yoğurdu üfleyerek yiyip yemeyeceğine karışmaktır. “En iyisini ben bilirim.” demektir.
Yasağı koyanların sandığının aksine, yasaklar merak uyandırır, arzu doğurur, cazibeyi artırır. Ne zaman bir “dokunmayınız” levhası görsek, sol omzumuzdaki melek çıkagelir ve tersini yapmamızı fısıldar. Muhtemelen tramvay veya metro beklerken, sırf kuralı çiğnemek için sarı çizgiyi geçmeyenimiz yoktur. Veya annesini dikkate alıp da evinin önünden ayrılmayan bir çocuğa rastlayamayız. O meşhur Marshmallow Testi’ndeki çocukların on beş dakika sabredemeyip şekerlemeleri yemelerine sebep olan, onları dürtükleyen şey, yasağı delme arzusundan başka ne olabilir? Sanırım hepimiz bu arzuya sahibiz. Bu nedenle bir şeyi yasaklamak, onu çekici kılacak en iyi politika, kitlelere yayılmasını sağlayacak en kestirme yoldur. Örneğin Naziler’in iktidara geldiği 1933 yılında “swing” adlı caz müziği türünü yasaklamaları, bu türün Almanya’da hızla yayılmasını sağlamış ve gerek nota başlıkları gerekse şarkı isimleri değiştirilerek bu yasak birçok salonda delinmişti. Ayrıca gençler, çalışma kamplarına gönderilmeyi de göze alarak, BBC’nin radyodan yaptığı özel swing yayınları ile evlerinde dans etmekten vazgeçmemişlerdi. Benzer bir örnek de geçtiğimiz aylardaki absürt “Twitter’ın kökünü kazıma” girişimiyle yaşandı. Twitter’a çeşitli yöntemlerle bağlanan insanların dışında, yasağa tepki göstermek için ilk kez hesap açanlar dahi oldu. Eh, tarih tekerrürden ibarettir. Kişiler, ülkeler, hatta çağlar değişir ancak öykü hep aynıdır: “Her yasak kendi isyancısını doğurur.”