Arkadaşlar, sürekli hızın, koşuşturmanın, acelenin olduğu bir dönemdeyiz. Sürekli hızlı olmalıyız, daha fazla koşuşturmalı, daha fazla öğrenmeli, bir şey yaparken, başka bir şeyle uğraşmalıyız. Bu dönemde, Antik Yunan’da olduğu gibi, belli bir bilgi birikimi yok. Yani halihazırda bizi bekleyen, herkesten bağımsız, ötede keşfedilmeyi beklenen bir bilgi yok. Bunun tam tersi bir şekilde, sürekli artan, gittikçe genişleyen, bir öğrenmemize karşı bin artan bir bilgi var. Tam da şu an, sürekli öğrenmeli, bize sonsuz rakip olan diğer insanları geçmeliyiz. İşte tam bu ortamda size önerebileceğim bir şey var; durmak! Sanırım biraz açmalıyım.
Sürekli koşuşturmamız gereken bir ortamda durmamız herhalde saçmalık olurdu değil mi? Hayır, o tarz durmaktan bahsetmiyorum, yani, pılını pırtını toplayıp, herhangi sessiz bir köyde münzevi şekilde hayat geçir demiyorum. Bu tarz durmayı herkes yapar, zaten bu korkaklıktır. Asıl durdum diyebilen, şehirden çıkmalı bence. Çünkü bu işin içinde inanılmaz bir sabır vardır. Neyse, durmayalım, konumuza devam edelim.
Yaşadığımız hayatta, geçirdiğimiz bir günü düşünelim. Ben şu an bunu yazarken bugünümü düşünüyorum. Pek de düşünülecek bir şey yok, çünkü çoğunu otomatik pilotta geçirdim ve haliyle unuttum. Çünkü kapıldım bir şeylere. Her zamanki gibi, uyandım, yedim, oturdum, okudum, seyrettim… Ama yaşamayıp, seyir halinde olsaydım belki hatırlayabileceğim bir şeyler olurdu. Kendimin pek de farkında olamadım bugün, beni yine birileri oyaladı.
Arkadaşlar, durmanın en önemli noktalarından biri, seyir halinde olmak. Yaşantınızda kendinizi sanki astral seyahatte hisseder gibi, kendinizin yanına bir siz çıkarın ve kendinizi seyredin. Aslında bedeninizin siz olmadığını, ‘kendimi tanımalıyım’ derken, bedeninizden bahsetmediğinizi bilin. Bu önemli, çünkü, çok öfkelendiğinizde, yanlış düşündüğünüz durumlarda veya her zaman sinir olduğunuz huyunuza karşı önleyici tedbirler alabilirsiniz. Yani, kendinizi ve hayatınızı seyredin, konuşmaktan ziyade dinleyin, her şeyin ama her şeyin doğru olabileceğini düşünün.
“Çok fazla öğrenmeliyim ama hayat bunu gerektiriyor.” Hayır, hayatın bunu gerektirdiği falan yok. Daha fazla öğrenmem için, haftada bir kitap bitireceğim derseniz o kitaplardan hiçbir şey alamazsınız. Mesela, Schopenhauer düşünmeden bahseder. Düşünülerek edinilen bir bilgi, bir bilginin bildiğinden bin kat iyi olduğunu söyler. Yine, eğitimsiz bir kimsenin kıt bilgisi, eğitimli bir kişinin soyut bilgisinden daha canlı olduğunu söylemektedir. Son olarak “Okuma ancak düşünme için malzeme verdiği kadarıyla kavrayışımızı ve asıl bilgimizi arttırır” der ve sürekli okumanın, zihni harap ettiğinden bahseder.
Aslında okuduğumuz kitapları anlamamamızın sebebi de budur. Okuduğumuz şeyleri daha önceden hiç düşünmemişizdir. Bir kitabı okuduğumuzda sindirmeyiz ve üzerinde durup düşünmeden geçiştiririz. Önemli olan bu okuduklarımızı kendi muhakeme süzgecimizden geçirmeli, karşılaştırmalı ve üzerinde demlenmeliyiz. Yani, çok okumak çok şey katmaz, aksine bildiğini de unutturabilir. Bunun gibi, hayatımızda da sürekli koşuşturmak, nerede olduğumuzu ve kim olduğumuzu unutturabilir. Bu yüzden, koşturma ve acele yerine, dingin, sakin ve mütevazi bir hayat her zaman daha iyidir ve bu hız çağında durmak buna denir.