Bölüm 4: Uyan Dede!
Ümmühan, apartmandakilerle yavaş yavaş tanışmaya başladı.
Kandil geceleri, bayram günleri… Aşureler… Tabi verilen tabaklar boş dönmüyordu! Artık kabul görmüştü.
Serhat’ ı okula gönderdikten sonra pek bir işi kalmıyordu. Babası da öğleye doğru kahveye çıkınca hepten yalnız kalıyordu.
Cumartesi günü!
Komşularıyla yaptığı sohbetlerde Kadın Üretici Pazarı’ nı duymuştu. Mutfakta oğlu ve babası için kahvaltı hazırladı. Giyinip evden çıktı. Pazar yeri ana-baba günüydü. Bir tarafta meyve, sebze satanlar… Bir tarafta el iş ürünler… Komşularının bulunduğu kısımda ise ev yemekleri satılıyordu.
Komşuları Ümmühan’ ı güzelce ağırladı. Tezgâhın altından bir tabure çıkardılar. Gözleme ve ayran ikram ettiler. Çoğu esnaf kadın, satışı pek umursamıyordu. Kimi evde yalnız kalmamak, kimi de dertleşecek arkadaş aradığı için buradaydı. Pazar, onlar için terapi gibi bir şeydi.
Ümmühan ortamı sevmişti. Elinin lezzetine güvendiğini söyledi. Arkadaşlarının vasıtasıyla pazara yazıldı. Yaptığı yemekleri arkadaşının tezgâhında satabilecekti.
Pazar esnafı da Ümmühan’ ı çabuk benimsedi. Hikâyesini dinleme fırsatı da buldular. Daha genç olduğunu yine evlenebileceğini söylediler. Ümmühan, Serhat’ ı düşündüğünü üvey babanın ona zor gelebileceğini anlattı.
Satışlar iyi gidiyordu. Ümmühan ‘para kazanma’ hissini tatmıştı. Az da olsa eve katkı sağlıyordu. Biraz para biriktirdi. Eski eşyaların arasından, annesinden kalan dikiş makinesini çıkardı. Tamirini yaptırıp küçük odaya koydu. Ufak tefek dikiş işleri almaya başladı. Yine komşularının araya girmesiyle Butik Aysel ile çalışmaya başladı.
Yoğun biriydi artık! Hafta içi dikiş dikiyor, hafta sonu ise pazarda satış yapıyordu.
Eşref, torunu ve kızıyla kahvaltıya oturdu. Serhat okula gidince kızıyla baş başa kaldı. Ümmühan da dikişin başına torunca salonda yalnız kaldı. Biraz oyalandıktan sonra evden çıktı.
Mahalle esnafı selamlayarak kahvehaneye geldi.
“Selamın aleyküm ahali!”
Çaycı:
“Hoş geldin abi!”
“Hoş bulduk canım!” Arkadaşının oturduğu masaya geldi.
“Selamın aleyküm!”
Sinan:
“Aleyküm selam! Ne var ne yok?”
“Aynı ya! Sağda, solda vakit öldürüyoruz.”
“Canın sıkkın değilse bir ifadeni alayım.”
“Sen mi?”
“Beğenemedin mi?”
“Öğrendin mi tavlayı?”
“Ha, ha, ha! Oğlum, getir tavlayı! İki de çay koy masaya.”
Eşref:
“Getir, getir! Sinan abin birazdan ödeyecek!”
İki arkadaşın atışması görülmeye değerdi. Oyun epey ilerledi. Eşref terlemeye başladı. Gözlerini açıp kapadı. Çaya uzanmaya çalışsa da sol kolunu kaldıramadı. Sinan, arkadaşının hareketlerinden huylandı.
“Eşref! İyi misin?” Eşref, bir anda göğsünü tuttu.
“Kalbim!”
“Oğlum, bakın buraya! Su getirin, kolonya getirin çabuk!” Kahvedekiler etrafını sardı.
“…Eşref! Ne oldu Eşref!”
Gömlek düğmelerini açtılar. Camı açıp hava almasını sağladılar.
Çaycı:
“Böyle olmayacak! Ahmet, arabayı kapıya getir.” Ahmet gittikten sonra Eşref’ in koluna girdi.
“… Hadi abi! Sağlık ocağına gidiyoruz.”
Eşref:
“İstemez!”
“Olmaz öyle şey abi! Hadi, at kolunu omzuma.” İki kişi, Eşref’ in koluna girdi. Arabaya bindirip sağlık ocağına gittiler.
Doktor muayeneyi bitirdi.
“Geçmiş olsun! Kriz geçirmişsiniz.”
Eşref:
“Ee, yaş ilerliyor doktor. Olacak artık.”
“Kalp ara ara yoklar. Biz bu riski en aza indirmeye çalışacağız.”
Doktor gerekli ilaçları yazdı. Eşref, reçeteyi katlayıp cebine koydu.
Sinan:
“Kızına haber verse miydik?”
“Sakın ha! Kızın yeterince derdi var. Bir de beni düşünmesin.”
Akşam vakti!
Yemek masası kuruldu. Serhat, okulda yaptıklarını anlatmaya başladı. Ümmühan da yaptığı dikimlerin beğenildiğini yeni siparişler aldığını söyledi. Eşref, gülümseyerek dinlemeye çalışsa da acısı belli oluyordu.
Kalbi yine tutmuştu.
“Ben bir tuvalete gideyim.”
Masadan kalktı. Gizlice odasına girdi. Sakladığı ilaçları çıkardı. Birer tane alıp suyla yuttu. Tekrar masaya döndü.
Cumartesi sabahı!
Ümmühan, satış için hazırladığı yemekleri Pazar arabasına yerleştirdi. Serhat, mutfağa geldi.
“Günaydın!”
“Günaydın oğlum!”
“Dedem kalkmadı mı?”
“Kalkmadı. Uyandır da kahvaltı yapın. Yumurta soğumasın.”
“Sen?”
“Benim pazara gitmem gerekiyor.” Serhat, arabadaki yemeklere göz gezdirdi.
“…Kahvaltıyı bitirdikten sonra sofrayı kaldırın. Yoksa yiyecekler bozulur.”
Serhat, dedesinin odasına girdi.
“Dede!”
Eşref, cevap vermedi. Kolunu dürtmeye başladı.
“Dede! Uyan dede!”
Eşref yine cevap vermedi.
“Anne!” Ümmühan odaya girdi.
“Ne oldu?”
“Dedem uyanmıyor!” Babasına yaklaştı.
“Baba! Baba uyan!” Halâ hareket yoktu. “… Hadi kalk baba!”
Ümmühan, ev telefonuna koştu.
“Alo! Acil ambulans lâzım!”
Adresi verdikten sonra telefonu kapattı. Ambulans, kısa sürede geldi. Doktor, Eşref’ e müdahale etti. Beklenen son gelmişti. Eşref ölmüştü.
“Babaa!”
Eşref’ in duası kabul olmuştu. Karısı, son iki yılını bu yatakta geçirmişti. Kafasını bile kaldırmaktan aciz bir hâldeydi. Onu baktıkça; elden, ayaktan düşmeden yattığı yerde ölmek istemişti.
Ölüm haberi mahalleye yayıldı. Esnaf, cenaze işlerini hâlletti. Hiçbir şeyi eksik eksik etmediler. Komşuları, bir an olsun evi boş bırakmadı.
Ümmühan ise oğlu ile hayatta bir başına kalmıştı.
—Sonraki Bölüm—
‘Serhat ve Yazmak!’
Yasin Numan Yılmaz