Başın sağ olsun Türkiye! Bartın madencilerini yine can evinden vurdu kötü kader!
Olayı duyunca başımıza yıkıldı dünya.
Âşık Mahsuni Şerif’in “Kara kuyular derindir, Burda kalır madenciler, Ücreti bir aferindir, Zehir solur madenciler” mısraları takıldı dilimize.
Ve
Yüreğimden bir ses, keşke soludukları yalnız zehir olsa, ölümü tatmasalardı diye fısıldayıverdi.
Keşke 41 Ocağa ateş düşmeseydi, Analar evlatsız, çocuklar babasız, kadınlar dul kalmasaydı…
Birileri yaşanan olaya kader demiş! Gerçekten madencini kaderi, yazgısı Ölüm mü? Bilim adamları atomun altına indi!
El âlem güneş sistemi ötesinde, yaşam arıyor.
Teknoloji avuç içine sığdı!
Dünya âlem küçücük köy.
Ve bizim devlet adamlarımız yaşanan elim olayı, eskiden vardı, bundan sonrada olacak; diye tanımlıyor.
Bu tanımlama akla ziyan değil mi? Bir yaşam düşünün, her sabah çoluk çocuğunuzun rızkını kazanmak için evden çıkarken helalleşme ihtiyacı duyacaksınız.
Maden ocağının derinliğinde, canını almak için bekleyen Azrail’in kapıyı ne zaman çalacak korkusuyla kazma sallayacaksınız.
Ve
Bir de bakmışsınız maden ocağı başınıza çökmüş. Aynı zamanda ateş almış yanıyor ocak.
Yaşam bu mu?
Hani ebedi hayatta tanımlanan cehennemle, Maden ocağında çalışan, emekçinin yaşadığı cehennem arasında ne fark var?
Şapkanızı dizinize koyun bi düşünün hele, buna yaşamak denir mi?
Kader hiç değil!
İçinde hiç değil kelimelerinin yer aldığı pek çok cümle kurmak mümkün. Amacımız laf kalabalığı etmek değil.
Yaşadığımız bu elim olayı, kadere diye tanımlar: can güvenliğini sağlayacak tedbir almazsak, bilimden uzak çağın gerisinde bu dünyada cehennemi yaşarız.
Devleti yönetenlerin, insan yaşamını kadere, kısmete bağlaması, ilim ve bilimle bağdaşmaz.
Atatürk’ün aziz diye tanımladığı Türk Milletine yaşarken, cehennemi yaşatma hakkı da olmamalıdır.