Kimi zaman bolca düşünür, kimi zaman kaçardım düşüncelerimden. Bazen korkuyorum aklımdan geçenlerden. Belki kim olmak istediğimden korkuyorum belki de kim olmak istediğimden. Aynaya bakınca mutlu olmak istiyorum olduğum benden. Kendimden kaçışım ve kendimi arayışım… Bu sıkışıklıkta geçiyor tüm zamanım. Hani diyor ya şarkıda olmaktan korktuğum yerdeyim diye. Evet, ben kendimden korkuyorum. Kendime ihanet etmekten.
Bir savaş halinde ruhum, kendiyle. Bir gün gelecek ve kendimi bulacağım. Bunun ilk şartının kendimi dinlemek olduğunu biliyorum. En azından artık bunu öğrendim. Acele etmeyeceğim, doğru beni bulana kadar. ‘Sonra?’ dediğinizi duyar gibiyim. Olduğum benle konuşacağım, sorular yönelteceğim ona. Aynanın karşısına geçip; ‘Mutlu musun?’, ‘Olmak istediğin yerde misin?’ gibi.
Şu da karıştırılmamalıdır ki kendimizi aramaya çalışırken bir gruba ait hissetmek ya da kendimizi bir kalıba sokmak; bizi sonradan mutsuz edebilir. Maslow’ ´un ihtiyaçlar hiyerarşisi der ki kendini gerçekleştirmenin bir adımı da bir gruba ait hissetmek. Sevilmek insanı her zaman iyi hissettirir ya da takdir edilmek. Ama bir şeye de öyle körü körüne bağlanmamalı. Düşünceler değişir. Zaman, mekan, insanlar hepsi gelip geçicidir. Sonunda bir tek sen kalırsın geriye. Sen bile değişirsin zamanla, yaş aldıkça.
Kendini bulmak istiyorsan önce bir etrafına bak, izle. Olmak istemeyeceğin kişinin kim ve nasıl olduğuna karar verirsen işin daha da kolaylaşır. Sonrasında kendini bulmak çok daha kolay. Unutma, sen bu dünyada teksin, biriciksin. Kendin olmayı başarman gerek!