Nasrettin Hoca’nın yaşadığı çağda, bugünkü gibi teknoloji gelişmemiş, Ulaşım araçları sadece evcilleştirilen masum hayvanlarmış. Hayvanların hem etinden, hem sütünden hem de gücünden istifade edilirmiş.
Mesela, Öküz çifte koşulur, sapanla çift sürülür, arabaya koşulur, saman sap çekilirmiş.
At ehli leşince özellikle, Türkler onları binek hayvanı olarak kullanmış. Dinler tarihini biraz inceleyen görecektir ki, Hz İbrahim’in, Musa ve İsa’nın en Kral biniti kara kaçandır.
Hz Muhammed ise hem ata hem de deveye binmiş ve onların gücünden yararlanmış!
Biliyorum sabrınız taştı…
Lafı çok uzatma sadede gel diyorsunuz.
İşittim sizi ve kıssada hisse almanızı istediğim Nasrettin Hoca fıkrasını anlatmaya hemencecik başlıyorum.
Nasrettin Hoca, kışın yakacağı odunu yaz mevsiminde yaşadığı yerin dağından keser, karakaçana yükler getirirmiş.
Malum eşeğin taşıyacağı, odun iki denktir. Bir kere gitmekle bir kış yanacak odun temin edilemez.
Hocada günlerce dağa gider, odun taşırmış.
Ne var ki Nasrettin Hocanın sahip olduğu karakaçan tembel mi tembel, miskin miskin, uyuşuk uyuşukmuş.
Her gün eşeğe “dih- deh” demekten yorgun düşermiş. bir gün, eşle dostla konuşurken onlara dert yanmış. Bir çözüm bulmak, eşeğini hızlandırmak, odunları bir an önce taşımak derdindeyim demiş.
İşgüzarın birisi hocaya bir akıl vermiş.
Demiş ki:
-Hocam, eşeğin kıçına nışadır sürersen senin Karakaçan uçuşa geçer. Sen bile peşinden yetişemezsin.
Hocanın aklına pek yatmamış ama “denemek de bir zarar yok” diye düşünmüş.
Bir gün yine odun taşımak amacıyla ormana gitmiş.
Odunları hazırlamış, hayvanın üstüne yüklemiş.
İpini bağlamış, köyün yolunu tutmuşlar. Ancak eşek yine her zamanki gibi uyuşuk, miskin, isteksiz, gitsem mi gitmesem mi yol alıyormuş.
Yanında bir tutam nışadır götüren Nasrettin Hoca arkadaşının söylediği gibi eşeğin kıçına nişadırı dokundurmuş. O da ne?
Eşek öyle hızlanmış ki mübarek dere tepe demeden koşturuyormuş.
Olan Nasrettin Hoca’ya olmuş. Eşeğin arkasından yetişemiyormuş. Yolda bir köylüsüne rastlamış, benim eşeği gördün mü arkasından yetişemedim demiş.
Köylü gördüm dörtnala koşuyordu.
Hayvana ne yaptın da öyle koşuyor diye sormuş.
Hoca Nasrettin kıçına biraz nişadır sürdüm demiş. Köylü de eşeğe yetişmek istiyorsan birazda kendine sür o zaman onu geçersin demiş.
Nasrettin hoca köylüsünün dediğini denemiş, denemeye de nişadırı sürdükten sonra, eve odun yüklü eşekten önce varmış.
Anlattığım bir fıkra!
Fıkra olmasına fıkra da siz fıkra deyip geçmeyin. Kaç asır sonra, Nasrettin hoca misali poposuna nişadır sürülmüşçesine yerinde oturamayan, millet yakacak odun bulamazken, har vurup harman savuranlar, uçuşuyor bulutların üstünde.
Dedim ki Nasrettin hocadan bir fıkra anlatayım, belki okuyup kıssadan hisse alan olur hem de duayen yazar Rahmetli Hasan Pulur’u yâd ederim diye düşündüm.
İyi Etmiş -miyim?