İtiraf ediyorum: Nice klasik eseri, inatçı bir ukalalık ile, kendi kafasına göre değerlendirmiş olan parmaklarım, yukaridaki başlığı atmaya tereddüt ediyor. Meşa Selimoviç öyle engin meziyetlere sahip bir yazar ki, onun çalışması ile ilgili bir yazıya “Kitap Değerlendirmesi” sözleriyle başlamak beni mahcup ediyor. Derviş ve Ölüm’ü okumak, daha önce adını dahi duymadığım, dünya kültür mirasına katkıda bulunduğuna ikna olduğum Selimoviç’e tarifsiz bir saygı duymama vesile oldu. O’nun daha ilk paragraflarını okuduktan sonra kendime şu soruyu sordum: Ben gerçek bir yazar mıyım?
Olur da kitabı okursanız, sözlerimin gereksiz bir tevazunun ürünü olmadığına siz de kanaat getireceksiniz. Selimoviç, dili bilhassa genç yazarlar ve yazar adayları tarafından mutlaka irdelenmesi gereken, sabrı her okuyucu tarafından gıpta edilesi, anlatım tarzı utanılmadan taklit edilmeye değer ve Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilmiş bir yazar.
Derviş ve Ölüm’ün bende yarattığı müthiş etkiden söz ederken, eseri Boşnakça’dan Türkçe’ye çeviren Mahmut Kıratlı’nın ve Timaş Yayınları’nın özenli çalışmasının da hakkını vermeliyiz. Doğrusu, tercüme edilmiş bir kitabı okurken ilk kez roman sanki Türkçe kaleme alınmış hissine kapıldım. Bu durumda, elbette Türkiye ve Bosna Hersek arasındaki ortak geçmişin de payı olmalı.
1966 Yılında yayınlanmış olan eser, yukarıda sıraladığım övgü dolu özelliklerin yanı sıra, her klasiğin sahip olması gereken bir başka niteliği de barındırıyor. Derviş ve Ölüm, tam anlamıyla adalet duygusu konusunda farkındalık uyandırmak amacıyla yazılmış bir roman ve bu yönüyle bana Kafka’nın Dava’sını hatırlattı. Diğer yandan, kitabın yazılma amacı Selimoviç’in hayatındaki gerçek bir hikayeye dayanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda, Hırvat askerler tarafından haksız yere kardeşi infaz edilmiş olan yazar, bu trajik olay karşısındaki hissiyatını yaklaşık 20 yıl boyunca biriktirmiş ve nihayet, Derviş ve Ölüm’ü yazmaya karar vermiş. Kitabın önsöz bölümünde bu olayın ayrıntılarını yazarın kaleminden okuyabilirsiniz.
Herkes gittikten sonra mezarın başında yalnız kalınca diz çöktüm:
“Harun, kardeşim şimdi artık kardeşten de yakınız birbirimize. Sen, herkes hatırlasın diye bugünkü beni yarattın. Ben de, herkesin belleğinde kalasın diye seni yarattım. Sabah, akşam, her gün beni karşında bulacaksın. Ölmeden önce düşündüğümden daha çok düşüneceğim seni. Varın herkes unutsun; çünkü insanlar çabuk unuturlar; ama ben, her iki dünya üzerine yemin ederim ki seni de, onları da hiçbir zaman unutmayacağım” diye konuştum kendi kendime. (Derviş ve Ölüm, sf. 305)
Sizlere Selimoviç’in başyapıtından daha onlarca güzel alıntı paylaşabilirim, ama bu eylem, ne onun şanını yüceltir, ne de sizin merakınızı arttırır. Çünkü, düşünen değil, eyleme geçen insandır.
Sercan Leylek / İZMİR