“İnsan ısdırap içinde dilsizleşir” der goethe
Susmak en büyük itiraz biçimidir her isyan içimizde biriktirdiğimiz öfkeyi tetikler,öfkelerimiz büyüdükce suskunluklarımız başlar
Acının temelini araştıranlar çözümü hep insani değerlerin yozlaşmasından kaynaklandığını söylemişlersede acı insanoğlunun varoluşundan itibaren ve ötesi olmayan ,geçmişin ve geleceğin içinde bulunduğu fiziki ve düşüncevi bir metafordur.
Acı bedensel tahribat ve ruhsal tahribat olarak birbirinin uzantısıdır.
İnsan önce acı çeker ve ruhsal çöküşü bitirdiğinde bedensel tahribat başlar,isteklerinden ve yaşamın maneviyatından giderek uzaklaşma süreci bedensel tahribat ile sürüp giden sonu olmayan bir yalnızlaşma evresine doğru sürüklenir,bu süreç insanların öfkelerini hayata ve yaşamaya dair yenilgilerin üstesinden gelmek için insanoğlunun kendi çizdiği travmatolojik bir etki olarak gözükse de sanılanın aksine bu travma acıyı unutmak değil acıya karşı bütünsel bir kabullenişi ifade eder.
Manevi çöküş ve bedensel tahribat içindeki insan, acıyı unutamaz ancak zaman döngüsü içerisinde acının hafiflemesini bekleyecektir
Acı çekmek hayatın bir parçasıdır.
Ruhunda kötülük barındırmayan her insan basta kendisi olmak uzere sevdikleri ve cevresindekiler icin acı çeker
Ve cekilen her acı bizi daha guclu kılmaya yarayan hayatın engebeli bir yoludur.
Bu yollardan geçenler
Çektiği acılardan kılavuzunu bulur
Bu kılavuz bazen 80 li yıllara ait bir şarkıda isyan olarak çıkar karşımıza
Bazen dostayevski’nin romanında kirilov olarak hissederiz onu
Kimizaman da çektiği acıdan,öfkeden ve melankoliden beslenen van gogh un tablosunda rastlarız …. E.E