Minimalizm kökeni 1960’lara dayanan modern sanat ve müzikte ortaya çıkan sadecilik akımıdır. Ancak bu yazının amacı alternatif bir yaşam olarak minimalizmin günlük hayatta ne kadar sürdürülebilir ve yaşanabilir olduğudur.
Günümüzde insanların çoğu son derece otomatik bir hayat sürmekteler. Çoğu insana gününüzü nasıl geçirdiniz diye sorsak aynı veya çok benzer cevaplar alabiliriz. Çoğumuz uyanıp işe/okula gidip eve gelip televizyon ya da bilgisayar karşısında “dinleniyorum” bahanesi ile zamanımızı çöpe atmaktayız. Boş zaman bulabilirsek arkadaşlarımızla çoğu boşa olan aktivitelerle zaman geçirmekteyiz ya da zaten fazlaca sahip olduğumuz nesnelere yenilerini (sözde farklılarını) eklemek için alışveriş yapmaktayız. Peki yaptığımız bu alışverişler , bir şapkadan bir eve kadar bize bir şeyler katmakta mı ? Ya da onlara gerçekten ihtiyacımız var mı ? Son model bir telefona gerçekten muhtaç mıyız ? Veya çok büyük bir televizyonumuz olmazsa huzurumuz mu kaçacak ? Ya da büyük bir eve sahip olmazsak kötü ve kalitesiz bir yaşam mı süreceğiz ? Yoksa biz insanlar eşya için mi yaşar olduk ? Eşyalara sahip olduğumuzu düşünürken , onlar mı bize sahip oldu ? Tüketim çılgınlığı, onların egemenliğinin üzerimizdeki etkisi mi ?
Başarı , her insanın yaradılış gereği elde etmek istediği bir kavramdır. İnsanlar okullarında , işlerinde başarılı olabilmek için ellerinden geldiğince çalışırlar. Başarı her insan için farklı bir olguyu ifade eder. Ancak son zamanlarda toplumların geneline bakıldığında insanların başarı algıları son derece değişmektedir. Başarı son model bir telefon ya da televizyon mudur ? Ya da kocaman yarısını bile kullanmayacağınız bir ev midir ? Herkes başarıyı farklı yorumlayabilir. Farklı beklentiler içerisinde olabilir. Ancak kişinin sahip olduğu nesneler, eşyalar ile başarının ölçülmesi veya bir değer yüklenmesi son derece gerçek dışı hastalıklı bir düşüncedir. Tarihsel olarak bakıldığında bu hastalık insanlara sonradan bulaşmış ya da bulaştırılmıştır.
Reklamlar insanlara sanki televizyonda gördükleri mükemmel hayatları yaşamaktan başka bir alternatif hayatlarının olmadığına ikna etmeye çalışır. Başarı, reklamlarda görülen eşyaları almak ya da o hayatlara ulaşmak olarak insanlara yansıtılır. Reklamlar, bizi televizyondaki , panolardaki gereksiz , saçma eşyalara gerçekten ihtiyacımız olduğuna inandırmaya çalışırlar. Kurumsal bir tekstil firmasında çalışan bir moda tasarımcısı eskiden annelerimiz – babalarımız zamanında yılda iki sezonluk kıyafet tasarlandığını söylemekte, yani insanların soğuk hava ve sıcak havada giyecekleri kıyafetleri tasarlarlarken şu anda yılda elli iki sezonluk kıyafet tasarladıklarını söylemektedir. Her hafta yeni bir sezon ve yeni sezona ayak uydurmak için ihtiyacın olan yeni kıyafetler. İnsanların artık bu hastalıktan kurtulmaları hayatlarını değerlendirmeleri gerçekleri görmeleri gerekmektedir.
İnsanlar evlenip yeni bir hayat kurarken önce ev almayı düşünürler. Genellikle büyük evlerde yaşamanın hayalini kurarlar. Yapılan bir araştırmaya göre Amerika’da 3+1 evde yaşayan bir ailenin ev içerisindeki hareketlerinin haritaları oluşturulmuş ve evde yaşayan ailenin sadece evin %40’lık bir kısmını kullandığı görülmüş. Büyük bir eve gerçekten ihtiyacımız var mı sormamız gerekmekte. Ya da bir çok gerekli gereksiz ev eşyasına , kişisel eşyaya, kıyafetlere … İşte minimalizm günlük yaşamda burada devreye giriyor. Hayatımızdaki tüm fazlalıkları atıp sade – mutlu bir hayat sürmenin bir yolu olarak görülüyor. Minimalist yaşam süren aileler sorumluluklarının çok az olduğunu, aile içi iletişimin ve mutluluklarının önceki hayatlarına göre son derece fazla olduğunu söylüyorlar. Büyük bir evden ziyade ihtiyaç olduğu büyüklükte bir ev, onlarca tabak çanak yerine ihtiyaç olduğu kadar tabak çanak ya da her tarafta bir sürü mobilyadan ziyade gerçekten ihtiyaç olduğu kadar mobilya. Minimalizm günlük yaşamda her türlü fazla ve gereksiz eşyadan arındırılmış dolayısıyla daha az sorumluluk ve basit bir hayatı esas alıyor. Bu bakış açısı kazanılan parayı eşyalara yatırmıyor. Çok istemedikçe belli bir sınırda olan kıyafetleri eskimedikçe yeni kıyafetler almıyor. Bunun yerine maddi varlıklarını ve zamanını kendisine faydalı olabilecek şeylere harcıyor. Sonuç olarak küçük bir yaşam alanı, düşük faturalar, gereksiz harcamaların olmadığı bir hayatın sağladığı maddi rahatlık beraberinde manevi mutluluğu ve rahatlığı da getiriyor. Günümüzde eşyalar hayatlarımıza o kadar egemen bir halde ki oturacağımız yere bile cep telefonu karar verebiliyor. Prize yakın yerler öncelikli hale geliyor. Bu gibi basit görünen olaylar aslında eşyaların egemenliğinin varlığını kanıtlıyor. Minimalist yaşam tarzı da bu duruma meydan okuyor ve insanlara daha az eşya, daha küçük bir ev ile mutluluğun yollarını gösteriyor. Bu alternatif yaşamı uygulayanlarda da mutluluğun son derece arttığı görülüyor. Minimalizm günlük yaşamda mutluluğun sırrını insanları sevmeye ve yeterli sayıda,insanın kendisine değer katan eşyalara sahip olarak bir denge kurmasında görüyor.
RYC