Türk sanat müziği tutkunları, “Ne Demiştin Niçin Caydın Sözünden” diye başlayan çok anlamlı bir şarkımız olduğunu hatırlar. Ben de kendi kendime bir söz vermiştim! 24 Haziran’dan sonra televizyonda haber dinlemeyecek, yazılı basını okumayacak, vicdanımı izdiva’ya çekilecektim.
Siyaset konuşmayacak, yazmayacak gündemi takip etmekten uzak duracaktım. Elbette yemin etmedim. Ancak uzak duracağıma kendime söz verdim.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençliğine kırgın ve çok öfkeliyim
Bi bakıma verdiğim söze sadığım.
Gazete okumuyorum.
Televizyon ve radyo haberi dinlemiyorum.
Hele vıcık vıcık üzerinden yağ akan, dolar endeksli basınla uzaktan yakından, hiç ilgim ve işim yok.
Yağcıları, yalakaları, ezelden beri hiç sevmedim.
Şimdi tiksiniyorum, midem bulanıyor.
Eeee, ne oldu da şimdi kaleme sarıldım, klavyenin üzerine çullandım?
Anlatayım!
Ne kadar yazılı ve görsel basından uzak kalırsam kalayım, sosyal medya yakamı bırakmadı.
Dolaysıyla hem dünya gündeminden hem de Türkiye gündeminden hiç kopmadım.
Atalarımız “ eşeğin sevmediği ot burnun dibinde biter” demiş ya, benimde istemediğim haberler burnumun dibinde yeşerdi. Gözlerimin için baka baka büyüdü…
Seçim sonrası Ana Muhalefetin hali ise içler acısı; bulgur kazanı gibi kaynıyor fokur fokur.
Muhalefetin halini gören İblis, niye susuyorsun yaz diye yakamı tuttu bırakmıyor.
Geçen gün iblise sordum yazınca ne değişecek? Güldü, elbette bir şey değişmeyecek; imam bildiğini okumaya devam edecek dedi.
O zaman beni niye sıkıştırıyorsun yaz diye dedim, tarihe not düş ki şahitlik etsin dedi.
Haklısın dedim ve klavyenin başına çullandım.
Bu gün iyi partideki çalkantıdan söz etmeyeceğim. İyi parti çıtayı çok yüksek tutmuştu, çıta düşünce haklı olarak kendilerini kötü hissettiler.
Zaten gerçek demokrasinin ölçüsü de bu olmalı.
Onlar kendi yolunu bulacaklar.
Ya Atatürk’ün kurduğu, TC’nin kurucusu partiye ne demeli?
İşte bu gün biz ana muhalefete bir çift söz söyleyeceğiz.
Öyleyse lafı çok uzatmayalım.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu, Anakara’dan İstanbul’a başlattığı yürüyüşle, demokrasiye renk katmış, CHP gibi cumhuriyeti kuran bir partiye yakışan demokratik eylem hem yurt içinde hem de yurt dışında olumlu ses getirmişti.
Hatta tabanda da umutları yeşertti.
24 Haziran seçimleri öncesi, İyi partinin önünü kesmek isteyenlerin hamlelerini, 15 milletvekilini emanet vererek boşa çıkartması, Kılıçtaroğlu’nun demokrasi sofrasına koyduğu, kaymaklı ekmek kadayıfı tadandaydı. Siyasi Tarihe altın harflerle yazıldı..
Kendisine rakip olan Muharrem İnce’yi aday göstermesi ise başlı başına bir liderlik kalibresiydi.
Buruya kadar her şey güzel!
Ya bundan sonra?
Birlikte hatırlayalım. Kemal bey, önüne çıkan her fırsatta, seçimin galibi olacaklarını sayı vererek ilan etti.
Millet ittifakının TBMM salt çoğunlu alacağından, Cumhurbaşkanlığı seçimi için ise %60 gibi yüksek bir oranla kazanacağını her platformda kendinden emin bir şekilde deklere etti,
Ne Milletvekili seçim tahmini ne de Cumhurbaşkanı seçiminde öngördüğü hiçbir rakam tutmadı. İnadına kendi partisi, %25 bandının altına düştü.
Kemal bey, Kırkpınar’da pehlivan olsaydı, cazgır tarafından yenik ilan edilecekti.
Ne yazık ki, bizim ülkemizde siyasette yenilenler, yenilgiye doymuyor. Bi şekilde bir mazeret bulup, kendilerini avutuyorlar.
Hâlbuki gerçekten demokrasiyi içine sindiren, gelişmiş ülkelerde; siyasetçi kaybettiği zaman yenilgiyi kabul edip, çekilmesini de biliyor.
Türk siyaseti bu olgunluğu bir türlü yakalayamadı. Keşke Kemal Bey, seçim sonuçları açıklanınca; kendiliğinden çekilseydi, hem Türk siyaset ivme kazanır hem de itibarı artardı.
Şimdi çırpındıkça batıyor. Kendi batarken Türkiye’nin kurucu partisini de kendiyle birlikte batırıyor.
Ne Hazin değil mi?
Muazzez Ersoy’ devam ediyor
Ne Demiştin Niçin Caydın Sözünden
Hevesin Bir An mıydı Yeminin Yalan mıydı
Yazık!