Kutuplaştırma Siyasetinin Sosyolojik Yan Etkisi
Öncelikle bu siyaset tarzı, kazandırdığı müddetçe siyasi strateji olarak başarılıdır ve takdir edilmelidir. Yan etkilerine gelirsek:
Siyasi yarışta kutuplaştırma stratejisinin getirdiği sonuçlardan biri azınlığı azınlığa (etnik değil, oy oranındaki azınlık) mahkum edip çoğunluğun kendi arasında mutlak kefilliğe birkaç nedenle birlikte sürüklenişidir. Geçmiş hatalar unutulur, bağışlamak erdemdir denir. Erdemlilik kavramı bu toplumun çeperlerini oluşturur. Böylece ortaya ”bizler erdemliyiz, liderimiz erdemlidir, bizden başkaları erdemsizdir ve yaptıkları erdemsizdir; liderimiz ne yapsa yeridir, bir bildiği vardır çünkü erdemliler erdemliyi destekler.” Bunun gerekçelerinden birini ise militarist bir toplum oluşumuza bağlamakta fayda görüyorum. Zira yaşadığımız coğrafya ve arkelerimiz bunu sıklıkla tetiklemiştir. Bir kumandan-er ilişkisini, seçilen-halk ilişkisine çevirirken seçen-seçmeyen üstünlüğü büyük bir hatadır.
Toplumsal Yargı Sistemi
Herkesin birbirini suçladığı bir toplumda aslında herkes aynı suçu işliyor, sadece yöntem ve vicdani inançlar farklılık gösteriyor. Kesimler ise ortak noktalarda ise birleşince ”-ciler, -cılar” ortaya çıkıyor.
Birbirinin değerlerini çeşitli sebeplerden ötürü beğenmeyen kesimler arasında artan nefret ‘doğruya tahammülsüzlük’ suçlamasıyla paradoksa bürünüyor. Örneğin en güncelinden, laisizmi doğru bulan insanlar din’ci’lere cahilsiniz derken din’ci’ler ise doğru yolun din olduğunu söyleyip asla birbirlerini kabul etmiyorlar. Derken milliyetçilik ve konservatif liderler tüm dünyada küreselleşmenin burnunun kanamasıyla beraber yükselmeye başlıyor.
İktidarı elde etmek için gereken yöntemler değişiyor. Değişime açık olanlar ise kazanıyor. Kazananlar, yani değişime açık olanlar, omurgasızlıkla suçlanıp kaybedenler ilkelilikle (azınlık tarafından) ödüllendirilip mağlubu gönüllerin galibi yapmak gibi bir huy ortaya çıkıyor.
Sonra bir tarafta tarihin ele alınışı ve tarihi belgelerde sahtekarlığa (kanıtlanmış olmasına rağmen inanılmaya devam ediliyor) varan bir intikam hırsı meydana çıkıyor: Rövanşizm.
İş tarihte yanılsamalara geldiğinde önünüze iç çatışma gibi büyük bir risk doğuyor. Zira rövanşizm rasyonaliteden değil, ideolojik körlükten ileri geliyor.
”Felaket tellallığı vs. her şey çok güzel” Yanılsamaları: Gerçekçi olmayan, ulusal dengelerle uluslararası dengeleri yanlış yorumlayan, tarihi de koşullarla değerlendirmeyen ve süreçten yoksun olanların yanlış kanıya varmalarıdır. Çünkü periferilerdeyizdir: Ya çok iyiyiz ya da çok kötü. Asla iyi olmayacak ya da asla başımıza bir iş gelmeyecek.
İki anlayış da olağan güçleriyle sorumluluktan kaçınmak, bilgiyle aydınlanmak istememektir. Bilge kral, erdemli, filozof kral Platon’un ütopyasıdır ancak bu ütopyada insanlar çok dar alanlarda çizilmiştir. Nalbant asla binici olamaz, hep kendi işini yapmalıdır. Reel olmayan kısmı, toplumsal geçişkenliği ihmalidir.
İnsanların kendilerinden üstün bir varlığa kaderini bağışlaması, dinlerde tanrıya, dinsizlerde ise varoluşa (genellikle) bağlanmıştır. Yani bu sebeple dindar olan birinin başka birine değerlerinden dolayı üstünlük atfetmesi kompleksi, hatalıdır ve bireysel hatalar toplumsal hataları doğurur.
Tüm semavi dinlerde peygamberler insandırlar, melek değil; insanlar arasından seçilmişlerdir ve acıkırlar, susarlar, giyinirler, birer insandırlar
Keza inançsızlar için söylemek gerekirse, tüm bilim adamları ve dahiler, insandırlar. Basit zaafları ve ihtiyaçları vardır.
Kısacası bireysel/toplumsal yaşamlarımızda yüksek birer mertebe verdiğimiz insanlara mutlak kefillik, bizi gerçeklerden ayırıp hata yapmaya sevk edecektir.
İdeolojik körlük çağı da geçmişi de şartlarını dikkate almadan yanlış değerlendirme yapmanıza sebep olur.
İrade sizindir. Hiçbir karar verici insan tarafından size verilmemiştir. Toplumsal açıdan şiddete yönelen çatışmalarımızı iradenin hürlüğüyle önlemek mümkündür.