Gri aslında çok dertli ve cefakar bir renktir. Bizde bundan fazlasıyla halliceyiz. Yıldızlarla baş başa kaldığımız o gecelerde Azrail’in çöktüğü kursağımızda geçmişimizin hıçkırıkları. Pişmanlığımızın haykırışları. Ne kadar seversek sevelim gerçek sevgi ne olursa olsun bir aşka yakışmalı. Yakıştıramazsak eğer o sevgiyle vakit geçirdiğimiz her ana küfredecek edep. Lanet edecek haya.
Ve bunlar olurken evren sustu insan da var olan sevgi duygusunun karşısında. Hayret etti çünkü sevgi uğruna insanların yaptıklarına, vazgeçtiklerine, fedakarlıklarına. Bazı insanlarsa reddetti sevgiyi, karşı çıktı ona, şeytanın dizlerinin eteklerin de hizmet etti o en nefret edilesi varlığa. Ve bu aslında kendi tabutuna çivi çakmaktı. Şeytana ruhunu satmak, o aptal canavara esir olmaktı.
Sevgi yok olunca insanın karanlığına dokundu nefret. Ruhunun en ücra köşelerindeki acılarından faydalandı. Böylece insanlıkta yok oldu.
Kimileriyse kimseye içlerindeki sevgiyi ve nice duyguları hissettirmeden yazdı bütün o insanı anlatan satırları. Onlar insan ruhunun bekçileriydi, insanı insana anlatmakla görevliydi. Onların bilinmemeleri gerekir, çünkü yalnızlık yazarlığa mahsus. Ölümle dostluktur.
Ve ben yazmaya başladığım gün bir adam defnedildi toprağa
Çünkü aslında yazmak;
Ölüme bulaşmaktı.
Dostuma,
ÖLÜME, ve ÖLÜMLE DOSTLUK KURANLARA…