2015’in yeni filizlenmeye başladığı günler. Mevsim kış kostümü giymiş bahar. Saat güneşin mesai saatinin bittiğini gösteriyor. Hatta güneş bugün siyaha devir teslimini erken yapmış galiba.
Dört duvarların benliğime yaptığı baskıdan kaçabilmek için kendimi sokağa attım. Kafamı kaldırmamla bulutların gözyaşlarıyla karşılaşmam an meselesi oldu. Birden kara kara bulutların altında ezilmesine rağmen işini aksatmayıp nefes alıp vermeye çalışan bedenimi bütün hücrelerimde hissettim. Oksijen-karbondioksit alışverişini rayına oturtmuşken gökyüzündeki karanlığın içimin yansıması olduğunu anladım. Eee, insan doğanın yansıması olabiliyorsa doğa da insanın yansıması olabilirdi pekâlâ.
Benliğimin aynasını semadan toprak anaya çevirdim. Benim için büyük insanlık için küçük mesafede yol aldım. Sonra, sanki görünmez bir varlık omzuma dokundu ve “Sağa bak.” dedi. Emre koşulsuz itaat ettim. Dönmemle karşımda bütün saflığıyla çocukluğumu görmem bir oldu. Ortasında güneşi etrafında masumiyetiyle beni gri kaldırım taşlarında mıhladı. Bedenim yine işgal edilmişti, kontrolü bende değildi.
Yağmur damlacıkları büyüteç olmuş gövdelerinde yazan “Gel, bizimle gel.” davetini bütün çıplaklığıyla gözlerimin önüne sermişti. Karşı koyamadım, koymak istemedim. Kendimi davetin akışına bıraktım. Önce kafamı, sonra gövdemi en son da ayaklarımı geçirdim sarı-beyaz kapıdan.
-Elbisesi nerede kızımın? Seçil geçen gün aldığımız beyaz elbiseyi nereye koydun?
-Şimdi ütülüyorum anne.
-Şimdi mi? Dün ütüle demiştim sana, sıcak sıcak giydirmeyelim canı kızarır. Gittin geldin bu kızı kendine benzettin. Havada kuş uçsa bu kızın canına değer. Zaten kim görse bu kızı sarılık mı diye soruyor.
-Aman anne, onlar kendi işlerine baksınlar. Göğsümüzü gere gere kim olduğumuzu gösteriyoruz işte. Başkaları gibi hasıraltı etmiyoruz. Al, bitti elbise. Giydir de üşümesin.
-Anam, babam kuzum, yanıma gel bakayım. Gezmeye gideceğiz. Hadi, giydireyim de şunu sana tez gidip tez gelelim. Akşama yemeğimiz yok.
Ben nereye gelmiştim, kim bunlar gibi sorulara cevap ararken şu iki kadın bana bir şeyler giydirmeye çalışıyorlardı. Etrafta gözlerimi toprak altında altın arayan dedektör gibi gezdirdim. Bir müddet sonra geriye gitmiş olduğumu fark ettim. İşte sabahları anneannemin günlük vardiyasını başlattığı soba, haberler yerine çizgi film açılsın diye akşamları direttiğim televizyon, geceleri üstündeki desenleri çözmeye çalışırken uyuyakaldığım gece lambası ve bulutlara merdiven dayayıp çıkmayı hayal ettiğim pencere. Bütün geçmişim karşımda hazır ol vaziyette duruyordu. Şu, hayatını örttüğü tülbentin kenarına işleyen kadın da anneannem, benim büyümüş halimde olan güzelliği yüzünden okunan kadın ise annem olmalı.
Ama bütün o gördüklerim nasıl?
-Fermuarı da çektik mi tamamdır. Seçil baksana, papatya oldu benim kızım. Ne kadar da büyümüş. Tabi her gün yanında olunca insan fark edemiyor. Senin küçüklüğünün fotokopisi. İyi ettin de çocuğu onlara benzetmedin. O ne öyle kara kuru. Benim kızım güneş güneş, bizim güneşimiz.
-Şansı güzel olsun anne. Ben güzeldim de ne oldu sanki? Yüzü benzesin, şansı onlara çeksin. Hadi çıkalım, yolumuz uzun. Harikaların oraya saat başı dolmuş var, kaçırmayalım.
-Hadi o zaman. Paltomu giyeyim, hazırım.
Demek buradan geliyormuş annemin ne zaman beyaz giysem “Anneannen de sana beyaz giydirip papatyam derdi.” demesi. Ne zaman çocukluğum mevzu bahis olsa isminin sürekli geçtiği ama benim bir türlü hayalimde somut bir şekilde canlandıramadığım Harika Teyzelere giderken olmuş her şey meğersem.
Kaç yaşındayım acaba? Hiç de anlamam ki bebeklerin/çocukların yaşını çıkarmaktan. Fena da bir bebek değilmişim, fotoğraflardan daha iyi görünüyorum. Eh, 90’lı yıllar. Teknoloji içine film koyduğumuz fotoğraf makinesi demek. Onların da megapikseli belli yani.
-Merve, kenara çekil. Araba geliyor. Dikkat et.
-Tamam, anne, kenardayım ben. Sen de çekil.
Kulaklarım duyduklarımı beynime kesintisiz iletmesine rağmen gerçeklik yanlış takılan puzzle parçası gibi yerine oturmuyordu. Nasıl geri döndüm ben? Az önce anneannem ve annem ile Harika Teyzelere gidiyorduk. Ne ara döndüm şu an’a?
-Merve, bak papatyalar. Anneannen de sen küçükken sana beyaz giydirip ‘papatyam’ derdi.
(beni büyüten ilk anneme)
(Fotoğraf:https://www.flickr.com/photos/perihantekeli/16444952843/in/photostream/)