Duyguların kelimelere dönüşmüş formudur yazı. Yazarlar, ozanlar veya şairler nice aşkları, nice kıyametleri nice acıları kelimelerin gücünü kullanarak hayal dünyamızda tahayyül etmemizi sağlar. Sadece hayal dünyamız için önemli değil yazı, tarih bile yazıyla başlamadı mı?
Böylesine önemli bir eylem elbette kolayca geliştirilemez. Sabırdan, çok okumaktan daha fazlasını yapmak gerekir. Bir tutkudur yazı. Aklına gelen onlarca fikri, yüreğinin ortasında hissettiğin- bazen ne olduğunu bile anlamadığın- duyguları, sözcükleri boğazına dizen acıları tek kalemde toparlamaktır. Yazmak tutku işidir, en önemlisi sabırla işlenir.
Peki bu tutkulu yolda bize yol gösterici kim olacak? Kimleri okumalı, kimlerin tavsiyelerini dinlemeliyiz?
Bu ve bunun gibi daha birçok sorulara ithafen Semih Gümüş “Yazar Olabilir Miyim?” kitabında bizlere, yazma tutkusu olanlara, seslenmiş.
Semih Gümüş kitabında yazının teknik özelliklerinden (hatta püf noktalarından) öte, yazarken hangi aşamalarla karşılaşacağını gösteren bir rehber özelliğinde derlemiş. Kitap okuyucunun aklındaki birçok soruyu cevaplayacak başlıklara sahip iki bölümden oluşuyor. “Önsöz” ile başlayan kitap “sonsöz” ile son bulmaktadır. Kitabın ilk bölümünde yazar adayına okuma yönünde yol gösterirken; ikinci bölümünde yazma yönünde yol gösteriyor. Kitapta birçok okuma önerilerinin yanı sıra, birçok edebiyatçılarının da görüşleri yer alıyor.
“İnsan bazı şeyleri söylemeyi seçtiği için değil, onları belli bir biçimde söylemeyi seçtiği için yazardır.”
(J.P. Sartre)
Edebiyatla iç içe olmak yaratıcılık için vazgeçilmez bir unsur. Her okuyucu, her yazar için edebiyat tanımı özneldir. Kimileri için sanatsal bir doyum olarak yorumlarken, kimileri için kelimelerin amaca yönelik kullanılmasıdır.
Semih Gümüş’ün kaleminden edebiyat, gerçeğe ulaşan bir yol olarak yorumlanmıştır.
“Edebiyat, tek bir yaratıcının ürünü olsa da, o gerçeği herkes adına da anlatır ve anlatılan somut gerçeğin ta kendisi değilse de, soyutlanmış bir biçimidir. Hayal ettiklerimizi öyleymiş gibi dile getirir. Okurunu öteki yazı türlerinden, tarihten bile daha çok inandırır edebiyat.”
İyi bir yazar olmanın temel şartının iyi bir okur olmaktan geçtiğini özellikle vurgulamış. Aslında yazar olmak tutkusu taşıyan herkesin bildiği bir gerçeği öylesine güzel ifade etmiş ki, yolun daha çok başında olduğumuzu hatta daha yolda olmadığımızı(en azından yeni başlayanlar için) tekrardan fark etmemizi sağlamış.
“Peki bu arada ne okuyorsunuz?
Hemen verilecek yanıtlarınız vardır elbette, ama okuduklarınızın okumanız gerekenlerin çok azı olduğunu ve okunmazsa olmaz sayılabilecek pek çok yazarı daha okumadığınızı biliyorsunuzdur.”
“Hiç kuşku yok ki, yaratıcı yazarlık, bir ustadan öğrenilemeyeceği gibi, yaratıcı yazarlık okullarında ya da atölyelerinde de öğrenilemez. Yazarlık, bütün bütüne bireysel bir uğraş.”
Bir şiiri okurken, bir kitabın içine dalmışken duygularımızın yavaş yavaş benliğimizi kavradığını hissederiz. Yazarın belki de hiç yaşamadığı aşkı biz onun eserlerini okuyarak yaşamış sayabiliriz kendimizi. Acaba bizim hissettiğimiz gibi acaba yazarlar da eserlerini oluştururken, yazarken ne hissetmiştir? Yazarlık salt olarak duygularla gerçekleştirilebilir mi?
“Neyse bu duygu ve ruh, onlar sizin yazarlık tutumunuzda vardı herhalde, ama bir de yazdığınız metnin diline, sözcüklerine, cümlelerine sızdırmaya kalkışmayın onları. Kaldı ki kaygı duymaya gerek yok, yazınsal metin, duygusunu ve ruhunu kendisi yaratır. Edebiyatın duyguyla değil, akılla okunup yazıldığını da bu arada unutmadan.”
Sadece yaratıcı yazar olmak isteyenler için değil, iyi bir okuyucu olmak isteyenler için de ideal bir kitap. Aklınıza takılan sorular, merak ettiğiniz noktalar için samimi bir rehber.
Melis KALKAN