Bir sorun kendinize bakalım, kimin ya da neyin kurtarılmaya ihtiyacı var? Kurtarmak… Kurtarılmak… Bu kelimeleri ne kadar çok kullandığımızın farkında mıyız? Bir kere insanoğlunun yüzyıllar boyunca uğruna canını verdiği bir şey vardır. Ne mi? Dünyayı kurtarmak canım, dünyayı kurtarmak. Daha başka ne olacaktı ki? Bu amaçta kitaplar yazılır, filmler oynanır, tiyatrolar sahnelenir. Peki sayfa sayısı bittiğinde ya da uzun metrajın sonuna gelindiğinde ne oluyor? Kitap kapatılıyor, film duruyor. Dünya kurtuluyor mu? Belki biraz. Ama yarın yeni bir düşman daha bulacak bu dünya. Yine kurtaracağız dünyayı. % 71’si su olan mavi denizleri kırmızıya boyayacaklar. Bir sorun bakalım, düşman kim? İnsan mı? Evet, insan ama insandan ziyade olmayan insan vicdanı. İnsan bugün yine her şeyi mahvetti. Adam yaktı, kalp kırdı, yalan söyledi. İnsan acı verir, acı. Ben konuyu fazla dağıttım sanırım. En son kimin ya da neyin kurtarılmaya ihtiyacı var, diye sorduruyordum. Sahi siz hiç kendinize soru soruyor musunuz?
Mesela ”Neden bu dünyadayım?”, ”Twitter şifreyi yanlış yazdığımda neden bana ‘Robot musun?’ diye soruyor?”, “Tavuk mu yumurtadan çıktı yoksa yumurta mı tavuktan?”, “Fermuarın mucidi Whitcomb Judson öldüğünde, Chicago’da bütün fermuarlar yarıya indirildikten sonra neler oldu?”, “Bandırma İİBF’nin vizeleri neden 30 Ekim’de başlıyor?”, “Bugünkü Uluslararası İlişkiler Teorileri dersi neden iptal oldu?”, ”Neden hep insanlar kendilerine benzeyen insanlara aşık oluyor?”, ”Tanrım, ben şimdi ne yapacağım?”
Neyse ki dünya dönüyor, birilerinin onu kurtaracağını bile bile…