Bir dostum dedi ki bana neden yazdıkların bu kadar gri? Hayatta bu kadar mutluluk varken, bu kadar gülücük ve kahkaha varken…
Evet, mutluluklar görüyorum; sevenler ve sevilenler, mutlu olanlar ve mutlu edenler, gülenler ve güldürenler. Hatta, geçen gün çok güzel bir rüya görüyorum. Bütün sevdiklerim yanımda, hayalini kurduğum her şeye sahibim. Bir akülü arabam bile var. Akülü arabam var ama çocuk değilim. Parkta sürüyorum akülü arabamı. Arkadaşlarımla sırayla sürüyoruz. Hiç kimsenin umrunda değil yaşının onlar basamağının iki olması. Çılgınlar gibi akülü araba sürüyoruz. Acıktığımız zaman brokoli değil pringles yiyoruz. Oynadığımız parkın yanında bir de deniz var. Altın gibi kumları olan masmavi bir deniz… Akülü arabadan inip denize giriyoruz. Dalgalarla savaşıyoruz çocukluğumuzda olduğu gibi. Annemiz çok uzaklara gitme diye seslenmiyor, düşünün o kadar mutluyuz.
Fakat bunun bir rüya olduğunun farkındayım. Rüyalar biter. Birazdan sevdiklerim işlerine, okullarına, evlerine, yalanlarına dönecekler. Akülü arabamın aküsü bitecek. Hava kararacak ve oynadığımız parkın ışıkları yanmayacak. Denize giremeyeceğiz sert esen rüzgar yüzünden. Babamız eve gelecek ve o gelmeden önce evde olmak zorundayız. Çocuk olmak mutluluktur. Hala çocuk muyuz? Tamam, kabul çok da büyüyemedik ama bu rüyalarımızın bitmediği anlamına gelmiyor. Sert esen rüzgarlar bitirir rüyaları. Biz fırtınaların içinde kaldık farkında değil misin?
Mutluluklarını bembeyaz yaşayan insanlara üzülüyorum. Hiçbir zaman kaybetmeyecekmiş gibi yaşayan insanlardır onlar. Kaybetmek acıtır. Üzüntülerini kapkara yaşayan insanlara da üzülüyorum. Sevinecek hiçbir şeyleri yok zanneden insanlardır onlar. İkisi de yanılıyorlar. Hayatta siyah ve beyaz dans eder ahenkle. Bize sadece izlemek düşer.
Ben karamsar bir yazar değilim. Ben grimser bir yazarım. Bütün mutluluklarını ve acılarını bitecekmiş gibi yaşayan, oradan oraya savrulan bir yaprak parçası… Bu yüzden anlayamıyorsun mutlu muyum, yoksa mutsuz mu?
İkisi de değilim…