Yıllardan beri süre gelen bir şey aslında taklit. Anlamı geniş, görünüşü ise herkese gör aynı.
Hep düşünmüşümdür; acaba bu taklit olayı bir tek bizim toplumumuza has bir olay mı diye. Bunun pekte mümkün olduğuna inanmıyorum.
Dünya’da milyonlarca insan var, adı üstünde “insan”. Hepimizin karakterleri farklı ama aslında hepimiz aynı nesneleri, aynı şeyleri görüyoruz. Buda aslında direkt taklit yapmak anlamına gelmiyor mu?
Günümüz toplumununda taklit çokta yadırganmıyor. Düşünceler, üretilenler, tüketilenler, konuşmalar, neredeyse kültürler bile birer taklit değil mi?
Belki biraz abartıya kaçmışım gibi gelebilir. Ama emin olun sizde düşününce ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Düşüncelerimizin bile bize özgü olmaması çok acı bir tablo değil mi? Kimsenin kimseden farkının kalmaması neredeyse herkes aynıymışçasına düşünmesi, kısacası taklit etmesi.
Bu yazarlarımız da şairlerimiz de bile yok mu? Herkes birbirinin aynısı olmaya başlamış; kimsenin kendine ait bir kurgu, kelime dünyası yok. Bu bizi çok acı yerlere götürmeye başlar, kötü sonlara hazırlar. Buna dur demezsek başka kim dur der?
Eğer hepimiz “ben” olursak “sen, o, siz, onlar” zamirleri ne olacak?
Birer hiç olmaya mahkum olacaklar.
Düşünmeliyiz ki birbirimizin aynısı, tekrarı olmayalım. “Taklitçi” kavramının içerisine bir kişi daha eklemeyelim.
Her şey bizim elimizde. Sorgulayan, farklı olmak için çabalayan neslin elinde. Eğer bu nesil olmazsa dil, din, kültür ve bütün kavramlar tek bir “taklit” sözcüğü ile anılmaya mecburdur.