Bir erkeğin sigara içişi ne kadar güzel olabilirdi ki. Ne kadar edebi olabilirdi. Oluyordu işte, onun hayatı gibi edebi, benim hayatım gibi… Zaten onun hayatı benim hayatım olmuştu bir dizeden sonra. Her gün başka bir şiir yaşıyordum, başka dizelerde can buluyordum. Hepsi ona aitti. Sadece kelimeler benimdi, tüm noktalama işaretleri onun.
Hiç anlamaya çalışmamıştı beni. Belki de ben anlatamamıştım. Eh başıma ne geliyorsa içe kapanıklığımdan geliyordu ya. Olsun, onu izlemek de güzeldi. 2 saatte son bulan film gibi. Devam etsin istersin, ama etmeyecek bilirsin. Çocukça istekleri bir kenara bıraktım ben de. Filmimin tadını çıkardım. Kabullendim acıyı, karanlığı. Ölmeyi ise çoktan benimsemiştim. Ne kadar anlamlıydı ki hayatımız?
Benim ona adanabilecek bir hayatım vardı. Ellerine, sigarasına, esmerliğine, yürüyüşüne… Evet, aradığım Tanrı o olmalıydı.
Sonra film bitti. Tanrı’m terk etti beni. Bilirsiniz, o kusamadığınız uzun iplik yumağı yerleşti. O bile güzeldi. Her mutluluğun bir bedeli vardı, ben de onu yaşıyordum.
Ondan geriye kalan, acılarımla histerik bir şekilde mutlu olmak oldu. Mutlu oldum, acı çektim, acı çektikçe mutlu oldum.
Artık kurtuldum lakin. Normal birisiyim. Zaman güzel bir icat. Belki de zamana taparım belli olmaz.