Bugün, dünün yarını.
Vesselam zaman; saatli bir dizi kum. Ve sen yine yoksun, ben senden yoksun.
Henüz dokunamadım kalbine, kendimi bulamamaktır belki de korkum.
Bilirim ki dolacak ve donacak gibi olur kanım, sendeki ‘’ben’’in hiçliği yüreğime çarptığında.
Lakin ben derim ki;
‘’Ben daha on yedi. Bul bana solunda yarattığın dünyada bir yer, orada büyüt beni.
İndirme gözlerinin perdesini yüreğime, beni görmezden geldiğin gibi.’’
Ve hislerimde derin hissizlik başlar bu cümle sonu hatrımın odalarının duvarlarında yankılanırken.
Geceyle çöktürdüm hüznümü. Şehrimin bana en uzakta kaldığı yerdeyim.
Ücra kıyıma çekilmiş, af diler halde buldum kendimi kendimden.
Buğulu pencereden baktım da fark ettim;
Seninkinden güzel değil esen rüzgarın sesi.
Boşansın gök kadehinden yağmur, ıslanacak toprağın kokusu bir sen değil.
Tenhalaştım.
Kendimden çok, senin varlığını diledim.
Siyahımla senin gri tonun sevişsin istedim.
İnan bana manzaramın gördüğü karşı kıyı kadar renklenmek istedim.
Bana renk borçlusun.
İnan bana titrer senin sahaben olmuş ellerim bu satırları cezbetmeye çalışırken.
Adını koyamadım henüz, fakat bilirim bu senin hikayen. İşte bu gelemeyişlerinin öyküsü..
Bari çarpma kapıları gönlümün derinine. Zaten fazlasıyla harab etti hasretin.
Çehremi boğuyorsun sükûnete, çehren vurunca gözlerime.
Benliğimin tüm müsaadeleri senin olsun, kaptan ben iken dümen sana teslim.
Ben yine uzun cümlelerle anlatırım seni, sana. Bil ki önce yokluğundan başlarım.
-MERVE YALÇIN