Suçlamalar, suçlamalar… Birini gösteren parmaklar takip edildiğinde ilk insan bulunurdu. Mağaranın derinliklerinden kurtaran, gözlere ve kalplere yenilik ve umut ateşi veren yaşama iç güdüsü, herhangi birinin caddeye tükürmesiyle son buluyordu. Tükürük denizinde atılan her kulaç öteki dalgayı engelleyemiyordu. Oysa insan dibe dalarak daha hızlı hareket ederdi nefesi yettiği sürece. Daha hızlı yüzmesi onca beslediği umudun yüzünü kara çıkarmamak içindi ama kimse bu denizin haritasını çıkaracak durumda değildi. Nerede bittiğini kim bilebilirdi? Kollar kangren olana kadar. Akciğerlere sancı saplanıp dibe doğru batmaya ve tükürük vücuda dolana kadar. Kulağa çarpan sesler sular üzerinde yürüyemiyordu.
Dalgalarla boğuşan insanlar komplo deyip geçiyordu. Amaç büyüdükçe detaylara takılmak küçüldü. Bin bir çeşit ideallerden kurtulmak zorunda kalan insan tek bir idealini bir sayıya indirdi. Tek olan değerliydi. Değerli olduğu için büyükleri görebiliyordu. Sadece tek olanı koruyabilmek için. Deniz kabardıkça tek olan yaşama idealini de unutmaya başladı insan. Bedenini sürüklemek ve bacakları çırpmaktı amacı. Yüzmekten vazgeçmek yasaktı Bu yasağı merak edenler gözden kaybolup bir daha yüzeyde görünmüyordu. Korku göz bebeği karanlığındaydı. Yeterince çaba sarfetmişlerdi belki bilinmezliği hak etmiyorlardı. Denizin nerede biteceğini biliyorlarmış gibi.