Doruk her zaman olduğu gibi görev yapacağı kökleri tarihin derinliklerine uzanan, bu güzel şehri önce tanımak, sonra kısaca tanıtmak için kısa bir inceleme yaptı.
Edindiği bilgiler karşısında küçük dilini yutmaktansa, o eşsiz tarihi bilgiyi özetleyerek paylaşmaya seçti.
Diyarbakır deniz seviyesinden 650 metre, Dicle Nehrinden 100 metre. Yükseklikte, Güneydoğu Anadolu’nun orta kısmında, Mezopotamya’nın kuzeyinde yer almış. Çevresi yüksekliklerle çevrilen şehrin ortası çukur bir havza durumunda! Havzasının ekseninde kuzey-güney doğrultulu uzanan Dicle Nehri, güneybatısında ise Karacadağ kütlesi bulunuyor.
Doğu ve batıyı birleştiren bir noktada Dicle Vadisine hâkim bir tepe üzerinde konumlanan Diyarbakır, Karacadağ’dan Dicle’ye kadar uzanan geniş bazalt platosunun doğu kenarında; Karacadağ lavlarının bittiği Dicle Vadisinin batısında yer almış.
Uzak bölgeleri denizlere ve liman şehirlerine bağlayan ana yollar üzerine kurulmuş. Akdeniz sahillerini görmek isteyen, Basra Körfezi ve, Mezopotamya’yı merak eden, Karadeniz sahillerine ulaşmak isteyenin yolu Diyarbakır’dan geçmek zorunda. Coğrafi konumundan ötürü oldukça verimli topraklara sahip olması ve ana ulaşım yollarının kavşak noktasında bulunması ile Diyarbakır; pek çok medeniyetin izlerinin yer aldığı bir merkez haline gelmiş. Fırat ve Dicle’den ismini alan Mezopotamya’da “Bere- ketli Hilal” olarak nitelendirilen bölgenin “iki uzak ucunun birleştiği, kuzeye doğru en çok sokulduğu ve en büyük genişliğe eriştiği orta kesimini oluşturmuş.
Diyarbakır’ın ne zaman kurulduğu ile ilgili kesin bilgiye ulaşmak imkânsız. Şehrin yönetim merkezi olarak kullanılmış olan İç Kale’de yer alan Amida Höyükte (Virantepe) yapılan yüzey araştırmalarında MÖ. 3 binlerde bölgeye egemen olan Hurrilere dair izlere rastlanmıştır. Dolayısıyla MÖ. 3 binlerden günümüze kadar şehir merkezi değişmeden yerleşim görmesi açısından Diyarbakır önemli bir örnek.
Zannedersem Diyarbakır’la ilgili şehrin ne kadar önemli bir il olduğu konusunda okura ön bilgi vermeye yetecektir.
Elbette bu bilgileri edindikten sonra şehri ve geçmişini daha çok tanımak isteyen araştırmalı ve Dicle nehri üzerine kurulan bin yılı aşkın zamandan beri, dimdik ayakta duran; 10 gözlü köprü ve Diyarbakır surlarını uzun uzadıya incelemeli.
Doruk bu özet bilgilere ulaştıktan sonra, bulunduğu görevin sıradan bir görev olmadığını, bölgede kaldığı her günün geçmişle bütünleşeceğini fark etti ve omuzlarındaki yükün ne kadar değerli olduğunu keşfetti.
Kendi kendine söz verdi. Tarihe asla ihanet etmeyecek, kadim şehrin gezmişine layık olmayı ilke edinecekti.
…/…