Aşk, Deniz kenarında başı öne eğik. Dalgalar saçlarımın arasında, El sallıyorlar birbirine gemilerden. Sanki biliyorlardı bir daha denk gelemeyeceklerini. Köy meydanı gibi kalabalık ve neşeli gözükse de, Uzaklaştıkça limandan ellerini beline bağlatıyor güvertenin insanlarına..
Filizlendiği yerden sökülüp başka toprağa değen ilk adımda hissettirdi kırık dökük hayallerinin acısını, Hayat. Ve tane tane gözlerinden düştü uzaklaşınca kara’dan.
Eskileri unutturdu filizleneceği toprakla kucaklaşan iki kalbin ışığı. Bulutsuz mavi’nin her bir tonu yeniliklerin göz kırpanı oldu bir ağaçla, Ormanında…
Geçmiş iki şiddetli kıştan sonra, Sokağındaki tüm evlerin ışıkları cılızlaşmış ve yağmur bütün evlerin makyajını akıtmıştı, O gece. Çatlamış duvar kalıntılarının arasında ısınması zordu parça parça olmuş kalbi. Hırsız sessizliğinde giren rüzgar, Ne kapı çalıyor ne de perde aralığından davet ediliyordu.
Uyandığında, O gecenin sona ermesiyle ilkbaharın mutluluk gülüşlerini kucağına bıraktığını ve sevinçten güneşin en turuncu renkleriyle karşılandığını hissetti yanaklarında.
Ve biliyordu, Güneşin denizi öptüğü anları izlerken, En güzel şiirlerimi yazdıranın geleceğini.
Nefesindeki sus payını kontrol ettikten sonra, gülüşünde güneşi sarılışında çiçekleri nazikçe etrafına bırakan bir ses tınısıyla “ BAAAABAAAA, Beni kucağına alır mısın” diyen kızımın nefes nefese kalıp boynuma sarılmasıyla, Yatağından kalkıp yüzündeki tebessümünü gördü, Aynada. Penceresinden içeriye süzülen güneşleri dikkatlice alıp çıktı, Kalbinin tam orta yerinde kurduğu parka doğru…