Ya yaşadıkça köreliyordu acılar ya da hissizleştiriyordu geçtikçe zaman. Bilmiyorum belli bir şey değildi bu. Daha kendi hislerimi tam anlamıyla çözemezken başka sorulara cevap bulamıyorum. Acılar mı olgunlaştırırdı yoksa olgun olup her şeyin bilincinde olmak mı? Bence tam anlamıyla her şey bizi acıtırdı. Küçükken alınmayan o oyuncak, büyüdükçe yıkılan hayaller ve yarım kalan yaşanmışlıklar. Belki de en çok o yarım kalanlar. Ne demekti yarım kalmak? Böyle ikiye bölünmek gibi bir şey miydi? Yoksa kalbin iki parçaya ayrılması mıydı? Acıdan iki parçaya ayrılması. Bi tarafı acı, hayal kırıklığı, ümitsizlik ve nefret doluyken diğeri ise hayata tutunmaya çalışan, her daim atmaya devam eden taraftı. Peki bu parçalar birleşir miydi? Yeniden beraber atmaya devam eder miydi? Hangisi daha ağır basıp da bütün kalbimizi ele geçirirdi? O acı dolu kalp mi yoksa bütün her şeyi unutup yaşamaya devam eden kısım mı? Siz nereye isterseniz orası daha ağır basardı. Aslında bütün her şey bizim elimizdeydi. İstesek ve yapmayı becerebilsek acı dolu tarafı yok edebilirdik. Ama edemedik. Acı dolu olan kısımla yaşamaya devam ettik. Bunu neden yaptık? Çünkü gelip de o kalbi birleştirmeye çalışan biri olmadığı için. Bizim de kalbimizi yarıya böleni hem kalbimizden hem de aklımızdan atamadığımız için. İkiye bölünen kalplerin birleşmesi dileğiyle.