“Anlat” dedi doktor. Adamın yorgun gözlerinden usul usul kelimelerin dökülmesini beklerken. “Anlat evlat.” dedi bacan bir tavırla. Çağrısına tebessümünü ve samimiyetini ekledi yinelerken. Adam konuşamadığı için gelmişti doktora. Durumun ehemmiyeti adamın konuşma zorluğu çekmesinden anlaşılıyordu. Zekiydi doktor. Bir kağıt bir de kalem çıkardı çekmecesinden. Adam maşukuna kavuşmuş aşık gibi sarıldı yoldaşına. ” Dök evlat” dedi doktor. ” İçindekileri kağıda dök bakalım neler çıkacak.”
Nereden başlasam anlatmaya bilmiyorum diyerek yazdı ilk cümlesini. Sorular soru üstüne doktor. Yaşanmış tecrübelerimizi unutmak iyi midir? Yoksa tecrübe diye sığındığımız geçmişimiz, bir çöplükten mi ibaretti? Yaşarken düşünmediklerimizi neden kağıda dökerken dokurduk ki satır aralarına bin bir özenle? Yaşarken miydi yaşadıklarımız; yoksa yazarken mi?
Adamı dikkatle izliyordu doktor. Yazdıklarını göremese de adamın yüzünün şeklinden; kendi kendine konuştuğu aşikardı. Tekrar döndü önüne. Adam yine hararetle yazmayı sürdürüyor; uygun düşmeyen kelimeleri bir çırpıda siliveriyordu. Aklını kurcalayanları döktükçe, sanki hafifliyor; tebessümler dökülüyordu dudaklarına.
İnsan neden sever sevgili doktor? Ait olduğu için mi yoksa yalnız olduğu için mi? Eğer aitlikse neden ayrılıklar olur? Yada yalnızlıksa asıl neden insan yalnızlığında savrulur? Para için sevenler, neden çoğa gözünü diker de parasal sevgisine bile saygısı kalmaz. Özgürlüğe düşkün olanların sevgisi, neden birinin hayatında olmaya yetmez? Bir insanın sevgisi nasıl can bulur karşısında? Bir adam çocuğu(!) sevebilir mi? Adam dedikse, erken olgunlaşmıl insancık ve yaşına rağmen içindeki çocuğa aşık bir çocuk(!)
Bizi bize yaklaştıran duyguların bizi bizden ayırması tesadüf mü doktor? Yoksa sevgiyi aramamız birer tevafuk mudur? Sen mi sevebilirsin yoksa ben mi doktor? Sen mi yazarsın ilaçlarını reçeteye; yoksa ben mi merhem olurum insanlara kalemimle?
Doktor önüne gelen kağıdı şaşkınlıkla okudu. Karşısındaki adamın “deli(!)” olmadığı belliydi. Asıl derdini anlatmak için psikoloğa gelip kağıda sarılması da neyin nesiydi. Buna bir anlam verememişti doktor. Eline bir kalem aldı ve adama ilham olması temennisiyle bir not bıraktı adamın ellerine.
” Sen yaz evlat! Bıkmadan usanmadan yaz. Gönlüne düşen her sevgi tohumunda ek, meyvelerini kaleminle. Yavaş yavaş olur onlar sen içinin hasadını bekle.
Sen yaz evlat! Gün gelir elbet, günü bekle. Günü güne kavuşturan seni de kavuşturacaktır elbette. Sen yaz evlat! Ölüm var gelecekte. Sen yaz ki, yazdıkların karşılasın sevenleri; kucaklasın gönüllerini. Evlat… Sen yaz gün gelir anlarlar “sevgi”nin gerçek olabileceğini…