Kalem mi? Silgi mi..?
Yazmanın ne denli önemli olduğunu yazmaya başladığımızda anlarız.
Peki ya neden yazmaya ihtiyaç duyarız? İsterseniz, öncelikle tartışmayı buradan başlatalım.
Yazmak isteriz, istek ile başlar sonra görev haline gelir.
Evet görev haline gelir. Çünkü, yazdıkça anlarız ki, yazmak; evrende ki en büyük doğa olaylarından bir tanesidir. Yazmak, sabır işidir. Sabır; sadece akıp giden zaman değil bilgi işidir.
Şimdi de kalem ve silginin birazcık felsefesine inelim.
Barış Bıçakçı’nın “Veciz Sözler” adlı uzun hikâyesini ele alalım. Ne diyordu?
‘’ Silgi verecek biri olmayınca insan hata yapmıyor. ‘’
İnsanız, hepimiz hata yapıyoruz. Silgimiz var ise hata yapmaktan korkmuyoruz. Silgi verenimiz yok ise hata yapmamaya daha da özen gösteriyoruz.
Yazıyoruz, çünkü yazdıklarımızın tanrısı biziz. Korkmuyoruz, ne hata yapmaktan, ne de yanlış yazmaktan. Tüm hatalarımızın üstünü kapatmak, yanlışlarımızı geri almak iki parmağımızın ucundayken, korkmamız gereken korkuların hürriyetinin bir anlamını bırakmıyoruz.
Silgi hatalarımızı kapatır ama ne yazık ki iz bırakır. Varsın silgi verenimiz olmasın, olmasın ki; kalemimize doğruları öğretelim.
‘’ Babam dersimi yaparken / Silgisiz oturma diyor / Bilmiyor ki silgi benim / Cesaretimi kırıyor.’’ (Abdülkadir Bulut)