American History X yıllar önce yarım yamalak izlediğim bir filmdi, bu film ilk kez Amerika’daki yıllar önce olan siyah-beyaz ayrımının bilincine varmamı sağlamıştı ama o zaman neden olduğunu anlayamamıştım. Sonrasında bu işin tarihini okumuş ve biraz daha bilgi sahibi olmuştum, son zamanlarda Marvel’in Black Panther adlı filmini izleyip içindeki o hafif siyasi mesajı hissedip, Amerika’daki tüm siyahilerin bu filmi sahiplendiğini görünce aklıma bu konu yeniden geldi ve yeniden bir araştırma yaptım.. Öncelikle ABD’de hala bir siyah-beyaz ayrımı olduğunu düşünüyorum, hala toplumda görünmez bir kast sistemi varmış gibi görünüyor. Yıllar önce Virginia’ya getirilen siyahi işçilerle başlamış bu tarih… Bunları araştırırken önüme çok güzel bir hikaye çıktı ve ben de bunun hakkında yazmak istedim, 3 adamın hikayesi.
1968 yılı, Dünya tarihi için çok farklı bir yıldı özellikle de siyahiler için, bir çeşit sembol olan Martin Luther King’in ölümüyle, daha da karışık bir hal alır. 1955’te Rose Parks isimli siyahi kadının, beyaz bir kadına otobüst yer vermemesinden dolayı tutuklanmasının ardından Amerika’daki siyah-beyaz savaşı farklı bir boyut alır. Bu dönemde siyahiler toplumun her alanında önleri kapatılır, otobüslerde beyazlarla ayrı yerlerde otururlar, çocuklarını okula gönderemezler, oy kullanamazlar… Bu dönemde Amerika’da bir grup vardır ismi ise Kara Panter’lerdir. Siyah deri eşyalar giyerler, siyah gözlükler, eldivenler, bereler… Siyahiler o dönemlerde Amerika’nın her türlü pis işinde kullanılırlar, savaşlara giderler, spora olan yatkınlıklarından dolayı Amerika adına yarışırlar ama döndüklerinde Amerika’da olan ayrımcılık devam eder çünkü toplum yapısı iç-içe girmeye izin vermez. Muhammed Ali hakkında o zamanlardan şöyle bir anektod paylaşmak istiyorum.
…“Afrikalı Amerikalılar bu savaşa gittikçe daha çok karşı çıkıyorlardı. Muhammed Ali, 1967 yılında, Vietkonglulara karşı hiçbir düşmanlığı olmadığını, hiçbir Vietnamlının onu zenci (Negro) olarak nitelendirmediğini söyleyerek orduya alınmayı reddettiğinde, Siyahlar arasında yaygın biçimde hissedilen bir duyguyu dile getiriyordu. “Neden, Negro (zenci köle) diye adlandıkları kişiler arasından biri olan benden, üstelik burada Siyahlara köpek gibi davranılıp, onların en temel insanlık ve kişisel hakları reddedilirken, evimden 16.000 km. uzaktaki bir yere gidip, deri rengi farklı insanların üzerine bomba, obüs topları atmaya gitmek için bir üniforma giymemi istiyorlar?” Bunları söylediği için Muhammed Ali’nin şampiyonluk unvanı geri alındı ve Ali yıllar boyunca boks lisansından mahrum edildi.” …
1968’de olan olaylar ise biraz daha farklıydı. Meksika’da olimpiyatlar yapılıyordu, o dönem Meksika da karışıkmış. Amerikalı Tommie Smith 200 metrede altın madalya kazanır. İkinciliği Avustralya’dan Peter Norman ve üçüncülüğü yine Amerika’dan John Carlos alır. ABD’li atletler siyah, Peter Norman ise beyazdı. O dönem ABD’de olan ırkçılık son derece yukarı bir seviyeye tırmanmıştı. O dönem siyahilerin ırkçılığa karşı çıkması büyük bir riskti, ancak böyle bir organizasyon siyahilerin sesini duyurması için birincil bir şanstı.Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter norman’ın yanına gelerek şöyle demiş:
– İnsan haklarına inanıyor musun?
– Evet, inanıyorum.
– Peki ya tanrıya?
– Bütün kalbimle…
Bunun üzerine, iki siyahi atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman buna tereddütsüz bir şekilde katılmış. İlk defa böyle büyük bir protesto gelecekti, siyahilere yapılan ayrımcılığı, ikincil vatandaşlığı resmen protesto edeceklerdi. İsimleri anons edildiğinde Smith ve Carlos ayakkabılarını çıkarır, kürsüye doğru yalın ayak yürürler. Amerikan Marşı çalmaya başladığında ikisinin de gözleri yerde ve eldivenli olan ellerini göğe doğru kaldırmış, gururlu, cesur birer sütun gibi dururlar. Peter Norman da bu sırada İnsan Hakları İçin Olimpiyat kokartını, kalbinin üzerine koyar.Marş boyunca Smith ve Carlos’un fakirliği sembolize eden çıplak ayakları, zenci başkaldırısını anlatan siyah eldivenleri, yere doğru mutsuzluğu anlatan bakışları ve yanlarındaki dostluğu ve eşitliği sembolize eden beyaz tenli arkadaşlarıyla bu inanılmaz görüntü ortaya çıkar.
Sonunda siyahiler Dünya’da seslerini duyurmuşlardır, bu fotoğraf öbür gün Amerika’da tüm gazetelerin ana sayfasını süsler. Ancak asıl olaylar bundan sonra başlar. Siyahi olan Carlos ve Smith, olimpiyat kampından uzaklaştırılır, spor hayatları biter ve ülkelerine dönünce nefret ile karşılaşırlar, ve evlilikleri biter. O günlerde siyahilerin haklarının olduğu savunan beyaz sayısı da çok azdır. Peter Norman ülkesine dönünce yine atletizm kariyeri biter, toplumdan dışlanır hatta evliliği bile biter. 3’lü görüşmeye devam eder, dostlukları asla bitmez. Peter Norman 2006’da kalp krizi geçirip evinin bahçesinde ölür.
Carlos, Norman’ın cenazesinde şunları söyler ;
“Yapacağımızın atletik bir başarıdan çok daha büyük olduğunu biliyorduk. Planımızı anlatırken Norman’ın gözlerinde korku olacağını düşünmüştüm, sadece “sevgi” gördüm.
Tommie şunları ekler ;
“Peter Norman, doğru olanın hiçbir zaman yanlış olmayacağına inanan bir adamdı. Her zaman benim dostum olarak kalacaktır. Bu ruh hiç ölmeyecek. Siz de bu kaya gibi sağlam miras ile yaşayacaksınız”
2012’de Avustralya parlementosu Norman’dan resmi olarak özür diler ve ırklar arası eşitlik için verdiği çabayı tebrik eder ancak çokk geç kalınmıştır çünkü öleli 6 yıl olmuştur. Ülkesi için örnek olacak bir adamın kariyeri bunun için bitmiştir. Bu tarihi an asla unutulmayacaktır ve tarihin en güzel sayfalarının birinde hala Peter Norman, Tommie Smith ve John Carlos’un bu örnek davranışı yer alacaktır.
Birlikte kardeş gibi yaşamayı öğrenmeliyiz, yoksa birlikte aptal gibi öleceğiz !
Martin Luther King Jr.
Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim, lütfen blogumu ziyaret edip bana destek olun.
egedemirci.wordpress.com