ANNE-BABA-ÇOCUK
Psikoloji denince aklıma ilk gelen insandır. Çünkü insanın aldığı her nefesin psikolojik bir tanımı var. Resmen vücudumuzun bir organıymış gibi hayati önem taşıyor. Moral bozukluğu psikolojik, mutluluk psikolojik, tavır yapma, surat asma, sırıtma, heyecan bunlarda psikolojik. İhtiyaçlar arzular istekler bile psikolojik. Baskılar psikolojik. İşte beni en çok sinirlendiren madde baskı! Bir filmin güzel bir sahnesinde aynen şöyle bir replik vardı.
—Hani bir makine icat edecek her türlü imkanım olsa psikolojik baskıyı ölçecek bir makine icat etmek isterdim. Makine olmayan tek şey insandır. Ve insanlar zengin olmak için değil iyi işler yapmak için çalışmalıdır.
Anneler babalar çocuklarınıza arkadaş olmaktan vazgeçin. Beceremiyorsunuz da zaten. Çünkü arkadaş anne baba gibi anne baba da arkadaş gibi düşünemez. Arkadaş gibi davranıp anne baba gibi yönlendirdiğiniz zaman ikilemler sorunlar çıkıyor ortaya. Anne babanın yeri ayrıdır. Şu bir gerçek ki bazen en iyi arkadaşının yanında daha güvende daha rahat hisseder insan. Ama ne olursa olsun annenin şefkati babanın güvenliğinin yeri başkadır. Canı yandığında çocuğun canı yanar annenin, yetiş dediğinde dağ gibi olur baba, kafam bozuk kanka dediğinde kafası bozulmaz düzeltmeye çalışır arkadaş. Bazen düşünüyorum anne ve babasından uzaklaşmak isteyen çocuk neden buna teşebbüs eder diye. Sonra araştırmalarımda görüyorum ki %90 baskıdan dolayı. Bu baskı bazen iyi niyetli olsa da zarar veriyor. Çocuğunun iyi olması için çabalar, baskılar kuran anne baba farkında olmadan uzaklaştırıyor evladını. Niyetleri güzel belki, çocuklarının geleceği ile ilgili bir çaba içerisindeler ama bir sorun var. Çocuklarını hiç dinlememişler, güya tecrübeliler kendileri en iyisini biliyor, acıyı tatlıyı bir tek kendileri biliyor, biz zorluk çektik evladımız çekmesin derdindeler. Oysaki ben tam tersini düşünüyorum, al çocuğunu karşına gelecek planlarını konuş, yoksa planı plan yapın, o plana giden yolları konuşun, hedef olsun birlikte başarmak için çalışın, her şeyi de kolaylaştırmayın ki kazanınca kıymetini bilsin. Zorluğu bilsin ki kolaylık nedir anlasın, aç kalsın ki tokluk nedir bilsin, kaybetsin ki kazanınca olgunlaşsın. Ama bu süreçte arkadaş olmayın be anne babalar. Çocuklarınıza değer verdiğinizi hissettirirseniz o çocuk size bağlanır kopmaz. Siz de evde durmuyor diye şikâyet etmezsiniz.
Çocuk çok hırçın, başına buyruk, laf söz dinlemiyor büyüyünce serseri olacak diye şikâyet eden veliler tanıdım. Onları bir teste soktum, bir odaya kilitledim, bilgisayardan çok yüksek sesli bir şekilde bir video açtım. Arabistan’da bir siyasi tartışma programında hararetli bir bölümü izlettim sadece 3 dakika dayanabildiler. Anlamadıkları gereksiz bir uğultu ve gürültüydü kafalarındaki. Dedim ki, şimdi çocuğunuz neden hırçın anlıyor musunuz? Sebebi şu; oturma odasında bir televizyon, salonda bir televizyon, mutfakta yatak odasında her yerde televizyon. Sırf ağlamasın zaman geçsin diye oturma odasındaki televizyonun karşısına koydunuz çocuğu yüksek sesle ne olduğu ne mesajlar verdiği belirsiz bir çizgi filmin karşısında saatlerce oturdu izledi. Ve bunu yıllarca yaptınız. Siz o esnada mutfakta yemek yaparken de yüksek sesle televizyon izliyordunuz.
Çocuk sizin sesinizi unuttu artık beyninde elektronik sesler var. Beyninde gereksiz bir uğultu varken hırçınlaşması, sizi duymaması gayet doğal bir durum. 4 yaşına kadar böyle gelen bir çocuk anne babayı ne kadar takar. Büyüyünce nasıl tepkiler verir şimdi bir düşünün dedim ve çekti gittiler. 2 hafta sonra duydum ki televizyon sayısı 1’e düşmüş evlerde. Bu çok güzel bir haberdi.
Çocuklarınızla anne baba olarak zaman geçirin, sevdiğinizi hissettirin söyleyin kulağına çok geç olmadan. Çünkü zamanla büyüyecekler onlar da çocuklarına yapacak sizin yaptıklarınızı. Eskiden büyüklerin yanında çocuk sevilmezmiş ama geçti o artık, büyükler yadırgar korkusunu taşıyanlar varsa bıraksın.
Ne için, kimin için, hangi amaç için çalışıyoruz ve baskı altındayız? Hayat neyden ibaret? Bu dünyaya ne için geldik? Ne yapıyoruz? Geliş sebebimizi biliyor muyuz? Ah bu sorular, ah bu sorular. Hiç soru sormadan yaşamayı denemek lazım, ne kadar başarılı olabiliriz merak ediyorum doğrusu.
Cihan İmparatorluğu Osmanlı Devletinin prensibi ne güzeldi “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
Her neyse… Sürç-i Lisan ettikse affola.
Söz gelimi bir ağaç kaybolsa da orman yine orman, ya bir harfi kaybolsa, zaten kaç harf ki insan.
Vesselam…
26.04.2014
SİVAS