İmroz’a gidecek olanlar Ada’ya nasıl gedileceğini öğrenmenin telaşına düştü! Bu telaş çok uzun sürmedi, kısa bir soruşturmadan sonra çözüldü.
Zira Ada’ya çok ulaşım imkanı yoktu. İstanbul’dan, haftanın iki günü feribot geliyor, onun dışında ancak; Ali Dağlı’nın küçük teknesi ile gidile biliniyordu.
Aksilik bu ya, İstanbul’dan gelen yolcu gemisine yetişememişti Doruk ve arkadaşları. Ya Cumayı bekleyecekler, ya da Ali Dağlının motoruyla yolculuk etmeye razı olacaklardı.
Kıyıda Al Dağlı’nın Teknesi de yoktu. Ancak bir gün sonra gidebileceklerdi. Çanakkale boğazı kocaman bir nehir gibi akmaya devam ediyordu. Dalgalar birbirini kovalıyor, balıkçı tekneleri beşik gibi sallanıp duruyordu.
Güneş’in gölgesi Ege denizinin üstüne düşmüş, aynalı çarşıda, sofralar kurulmuş, akşam müşterilerini bekliyordu.
Önce yatacak bir otel, baktılar!
Rıhtımın hemen bir sokak arkasında İzmir Otelini keşfetmek, pek de zor olmadı. Doruk ve arkadaşları, toplu halde otel kapısından içeri girdiklerinde, masa başında müşteri bekleyen görevlinin gözlerinin içi güldü!. Hemen yerinden kalktı, hızlı adımlarla müşterilerini güler yüzle karşıladı. Hatta valizlerin alınması için otel çalışanlarına uyarıda bulundu. Müşterilerin her biriyle tek tek ilgilenerek kayıtlarını yaptı, oda anahtarlarını verdi odalara çıkışına eşlik etti.
Otel’, hem temiz, hem de boğaza yakındı. Valizler odalara bırakıldı, resepsiyon görevlisinden akşam yemeğini nerede yiyebilecekleri husunda bilgi alındıktan sonra tarif edilen lokantanın yolu tutuldu.
Zaman su gibi akıyordu, Doruk ve arkadaşları lokantaya doğu yürümeye başladıklarında, hava kararmış sokak lambaları yanmıştı.
Lokanta hem balık hem de ızgara servis yapan küçük bir meyhaneydi. İsteyene mercimek çorbası bile veriyorlardı.
Raflarda sıra sıra duran; şarap, rakı viski, şişeleri müşteriye gülümsüyor; verilecek siparişini bekliyordu. Dört arkadaş masaya oturur oturmaz, garson elinde adisyonla tepelerinde bitiverdi.
Garsona ne önerirsin diye sorunca ağzından ilk çıkan cümle “Çanakkale’de sardalye yenir” oldu.
Dört arkadaşın dördü de, sanki baştan sözleşmiş gibi hep birden gayri ihtiyari gülümsedi. Onlar gülümserken, garson ciddiyetini hiç bozmadı. Peynir tatlısı yemezseniz, çok şey kaybedersiniz diye iave etti.
Çanakkale’ye İlk gelişleriydi!
Ne, ne yiyeceklerini biliyorlardı, ne de ne içeceklerini. Aslında sardalye fikride fena değildi. yanında salata, peynir tatlısı da olunca: herhalde yeni rakıyla iyi giderdi …
Siparişler verildi!
Bardaklar, tabaklar masaya yerleşti, Bir de 35 . yeni rakı masanın orta yerine dikiliverdi.
Öğrenciliğin ardından ilk defa 4 arkadaş baş başa yemek yiyecekler; birer duble de alkol alacaklardı.
Siparişleri çok beklemediler.
Sardalyeler tavada pişirilmiş, bir tepsi içinde servis edilmişti. Peynir tatlıları herkes için ayrı porsiyonlar halinde getirilmişti.
Birde ortaya, bol zeytin yağlı aralarına siyah zeytin serpiştirilmiş karışık salata konulmuştu.
Garson Rakı şişesini açtı, tek tek kadehlere servis etti. Herkese ayrı ayrı sulu mu susuz mu içtiğini sorduktan sonra da sularını kattı.
Şaka bir yana masadaki arkadaşların hepsi, rakının nasıl içileceğini çok bilmiyordu. kimi göz ucuyla kimi çekinmeden yan masadaki akşamcılara bakarak ilk kadehi kaldırdılar ve bardakları tokuşturarak şerefe deyip ilk yudumları aldılar.
Hem balık rakı hem de sigara, masa şenlenmiş, muhabbet kıvamına gelmişti. Gramofonda da Türk sanat müziği olunca yemede yanında yat.
İlk akşam ve ilk yemek güzeldi. Her güzelliğin bir sonu olduğu gibi bu güzel geceninde sonu çabuk geldi. Hesap istendi, ödeme yapıldı ve sofradan kalkıldı.
Boğazın muhteşem güzellikleri arasında kısa bir yürüyüşten sonra, otel lobisine doğru adımlar sıklaştı. yatma vakti gelmişti. Otel girişinde gececi memur karşıladı müşterilerini. Otel müşterisine kahve ikram etmeden yatırmazmış.
Hayır diyemedi onlarda. Lobiye koltuklara oturup beklediler. Kahveler geldi yudumlandı. Teşekkür edilip odalarına çelildiler.
İlk Gün serüveni böylece bitmişti.
Odalar iki yataklıydı. İsakla Doruk aynı odayı paylaşmışlardı. Selimle Sakin da yan odada kalacaktı Sabah ola hayrola diyen başını yastığa koydu…
…/..: