Yıllar önce “Yağmur’un Dansı” ismi ile bir şiir kaleme almış, şiiri Türkiye’nin en çok kullanılan Kültür ve Sanat Portalı Antoloji’de de paylaştım.
Kaleme aldığım Yağmur’un Dansı’nı şiirimi büyük bir hayranlık ve keyifle dinlediğim Türk Sanat Müziğinin unutulmaz sesi Müzeyyen Senar’ın yorumladığı “Ağora” meyhanesi şarkısından etkilenerek yazdığımı itiraf etmenin tam da zamanı.
Samimi olmak gerekirse, adına şiir yazılan, güfte ve beste yapılan ve de dillerden hiç düşmeyen Agor gerçekten var mıydı yoksa yokmuy’du; bilmiyordum. Varsa nerededeydi?
Bütün bildiklerim Türk Sanat müziğinin unutulmaz sesi Müzeyyen Senar ‘ın “Burası Agora Meyhanesi” diye başlayan şarkının güfte, beste ve notalarından ibaretti.
Bir kere daha anladım ki İmam’ı Azam boşuna dememiş “Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi” diye.
Biliyorum lafı çok uzattım, canınız sıkılmaya başladı. Ne diyeceksen de dediğinizi mimiklerinizden okuyorum.
Hadi toparlanın birlikte Agora Meyhanesine doğru yolculuğa çıkacağız. Yanınıza yiyecek almasanız da olur, ama su almayı mutlaka unutmayın.
Zannedersem 1 yıldan çok oldu. Oğlum Yücel’in her hafta sonu “Aigai’ antik kentine gidelim diye diye dilinde tüy bitti. Yücel’in dilinde tüy biterken, bizim öneriyi ertelemek için ipe serecek unumuz hiç tükenmedi.
Neyse ki Yücel tuttuğunu koparmadan bırakmıyor. Geçen hafta sonu da aynı öneri ile kapıyı çalınca yok diyemedim.
Apar topar hazırlandık atladık 4X4 Suziki’yle çıktık yola! Az gittik uz gittik onca yol gittik, birçok köyden geçtik; Yuntdağını talan ettik ve sonunda menzile ulaştık.
Meğer Agora binası burnumuzun ucundaymış! Canınızı çok sıkmadan ucundan kıyısından azıcık söz etmek isterim. Yoksa koca tarihi anlatmaya ne yerim, ne de kalemimin mürekkebi yeter.
Aigai antik kenti yıllardır mesken tuttuğum Manisa İli yuntdağı köseler Köyü’nün 2.Km güneyindeki Gün Dağı’nın üzerine Milattan Önce 1100 yıllarında Yunanistan’dan gelerek kuzeybatı Anadolu kıyılarına yerleşen Aioller tarafından kurulmuş.
Kent İ.Ö 3. Yüzyılın başlarından itibaren, Hellenistik Pergamon Krallığı’nın da desteğiyle bölgede ekonomik ve kültürel çekim merkezi olmayı başarmış. Tiyatro, Kent Meclisi Binası ve Agora Binası gibi görkemli yapılarla donatılmış.
Şimdiki halini görseniz içler acısı. Neyse ki Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Ersin Doğer’in Başkanlığında 2004 yılında bir kazı başlamışta; kent yavaş yavaş gün yüzü görmeye başlamış. Kazı çalışmalarının meyvesini vermeye başladığını görmek hem keyifli hem de heyecanlıydı.
Aigai Antik Kent’te beni en çok cadde ve sokaklara döşenmiş taşlar, yağmur sularını sarnıca yönlendiren taş kanallar ve 3. Katlı Agora ve halk meclisi binası etkiledi ve heyecanlandırdı.
Gün dağı eteklerinde başlayan ve AGORA binasına kadar devam eden taş döşenmiş yolları, yol kenarında uzanan meşe, çitlembik, zeytin ve daha birçok adını bile bilmediğim ağaçtan oluşan bitki örtüsü görülmeye değerdi.
Yağmur’un Dansında çizdiğim patika yolda sadece andız vardı, Aigai’ye giden yolda ise çeşitli bitki örtüsü omuz omuza.
Yağmur’un Dansı
Uzun boylu dar omuzlu andızlar,
Gölgesinde uzanır patika yollar,
Adım adım tırmanır meydana
Omuz omuza uzanır Sema’ya
Kökleri derin, tarihin içinde
Hiç unutulmadı hep dillerde,
Bir de meyhane var, o efsane ’de
Adı şiirlerde, şarkılarda yaşar.
Yıllanmış şarap, dizili mahzende,
Hem kırmızı, hem lal rengide.
Kim yudumlarsa yıllanmış meyi,
Örter aklını şuursuz eder içeni
Yıldızları örtmüş, bulutun rengi,
Akşam, zifiri karanlık,
Duyulur hafiften yağmur sesi,
Cama vuran her damla güftesi.
Kaç âşık bilir bu meyhaneyi?
Saymış mı kaç köşe var deyi?
Bilir mi?
Galonla saç telin de ki dengeyi,
Gözlerin rengine seçilen melodiyi.
Yağmurun dansı elbet bitecek,
Cama vuran melodi de kesilecek,
Herkes bu meyhaneyi özleyecek,
Adı dillerden hiç ama hiç düşmeyecek…
Necati Kavlak