Resülullah’tan (sas) duyduğu herhangi bir açıklama olup olmadığını soran bir kimseye Abdullah İbni Ömer (ra), “Ben, Resülullah’ı (sas) şöyle buyururken işittim” demiştir:
“Muhakkak Allah kıyamet günü mümini yaklaştırır ve onun üstüne şefkat kanadını ve koruma perdesini koyar da onu (hesap için bekleşen halktan) uzaklaştırır ve:
“Şu günahını biliyor musun, şu günahını biliyor musun?” der. Mümin:
“Evet, biliyorum ya Rab” der. Böylece bütün günahlarını ona söyletir ve itiraf ettirip de adam zihninde helak olduğuna kanaat getirdiği anda Cenâb-ı Hak:
“(Ey kulum) aleyhindeki bu günahları dünyada halktan gizledim. Bugün de senin lehine bunları mağfiret ediyorum!” buyurur ve müminin hasenat defteri (sağından) kendisine verilir. Kâfirlere ve münafıklara gelince (onlar için de peygamberlerden, meleklerden birçok) şahidler: “İşte bunlar Rablerine karşı (ortak isnat etmek sureti ile) yalan söyleyenlerdir. “Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir” (Hud, 11/18) derler.”[1]
Dünyada iken öteki kullardan gizli kalmış bazı günahlarını, kuluna gizli bir şekilde hatırlatması, onun da bunları hatırlayarak itiraf etmesi, bir anlamda Rabbimizin müminlere özel muamele etmesi demektir. O gizli hataların kıyamette de açıklanmaması ve bağışlanması, büyük bir ikram ve ihsandır. O halde dünyada iken işlediği hatalar gizli kalmış olan kimseler, onları açıklamak gibi bir yola gitmemelidirler. Çünkü İslâm’ın asıl amacı, toplum içinde iyiliklerin ve güzelliklerin yayılmasıdır. İşlenmiş hataların ulu orta söylenmesi, kötülük işlemeye meyyal kişileri cesaretlendirir.
Hatayı başkalarının da tekrar etmesine bir nevi teşvik gibi olur ki, bu ayrı bir hatadır.(ALINTIDIR)
Kaynak: Din ve İlim
[1] Buhârî, Mezâlim, 2 (Hadis no: 2441); Edeb, 60 (Hadis no: 6070); Müslim, Tevbe, 8 (Hadis no: 2768).