Bölüm 14: Eylem’ iyor muyuz? -2
Sınav Grubu’nun eylemi!
Cumali, sabahki ‘sokak banyosu’ndan sonra evde dinlendi. Gece, on biri vurduğunda sprey dolu çantayı sırtına vurup sokaklara düştü. Herkesin görebileceği ama tanınmayacağı yerleri aradı. Buldu da!
Ne yazacağı söylenmemişti. O da ‘gelişine vurma’ ya karar verdi. Halı sahanın yanındaki billboard! Spreyi çıkardı:
‘Siz sanki çok şeysiniz!’
Çok şey ifade ediyordu. Ama kimseyi de hedef göstermiyordu.
Yol kenarına açılan bir kafe! İnşaat görünmesin diye önüne monte edilen paravana spreyini püskürttü:
‘Üniversite bana alttan almayı öğretti!’
Öğrenci dostu, hoca düşmanı bir cümleydi!
Biraz yukarı yürüdü. Üniversiteyi ok ile gösteren trafik levhasını boyadı:
‘Kızlar teklif etmiyor!’
Bu da iyiydi. Hem sosyal bir mesaj hem de gençlere ‘abi’ tavsiyesiydi!
İkinci çevre yolundaydı. Yolun sonundaki AVM’yi gözüne kestirdi. Sokak lambaları, ona gideceği yere kadar eşlik etti. Işıklandırmalar kapanmıştı. Gece seansından dolayı sadece sinemanın bulunduğu kat hareketliydi. Oradan da fark edilmezdi.
Giriş kapısına geldi. Film afişlerinin bulunduğu camekâna yaklaştı. Çantasından spreyi çıkardı ve çalkaladı:
‘BÜT, benim için bir yaşam biçimi!’
Üniversite sözlüğünden bir kelime,
BÜT: Bütün çabalara rağmen, yeterli notu alamayan kişilerin, sene sonunda girdiği ve yine kaldığı sınavdır.
Vatandaşın kolay görebileceği yer aradı. ‘Otopark Girişi’ tabelasını gördü. Yerin altını gösteriyordu. Oradan girenlerin iç merdivenlerden yukarı çıktıklarını fark etti. Araçla gelenlerin de görebilmesi için otopark girişine koştu. Siyah spreyini çıkardı:
‘Hocam, senin…’ Çalkaladı:
‘…’ Tekrar çalkaladı:
‘…’ Yine olmadı.
Spreyi bitmişti. Farklı renktekini çıkardı. Duvarı bir güzel döşedi. Ziyaretçiler; okudukça diyârdan diyâra dolaştıran bu nefret dolu cümlenin ‘Mühendislik Matematiği’ dersini veren hocaya ithaf edildiğini bilemeyeceklerdi
Buradaki işi bitmişti!
‘Daha büyük kitlelere ulaşmalıyım’ diye düşündü. Yola çıktı Saat on ikiye geliyordu. Bu vakitlerde seyrek geçmeye başlayan çarşı arabasına bindi.
Yol on dakika sürdü. Büyük AVM durağında indi. Her yolcunun görebileceği bir yerdi. Her gün, yüzlerce insanın taban teptiği noktalara yazı yazmak daha elverişliydi! Spreyini çalkaladı ve kapağını açtı:
‘Öğrenci İşleri olmasa; öğrenciler, işlerini daha kolay hâlleder!’
Yolun karşısına geçti. Kaldırımın bittiği köşeye kadar yürüdü. Çaprazına düşen karakola göz ucuyla baktı. Sakin adımlarla soluna döndü.
Artık buraların hâkimiydi!
Yürüyen merdivenlerden vazgeçip yol üstündeki meydana geldi. Buraya ‘sokak’ havası verilmişti. Ortada süs havuzu; etrafı da banklarla çevrili seyir alanı. Gündüzleri, ayak basılmadık yeri kalmıyordu. Sokak müzisyenleri, sanatını icra ediyor; akşam olunca da, enstrüman kılıfında birikenleri toplayıp evlerine gidiyorlardı.
Sadece kapısında kepenk olan, geniş camlı kitapçı! Cumali için kompozisyon kâğıdı sayılırdı. Aklından, uzun uzun paragraflar geçirdi. Yüzünde de sinsi bir tebessüm oluştu. Hedefine yürüyordu ki:
“Dur! Kim var orada!”
Plan suya düşmüştü! Bekçiler gelmeden bir şeyler karalaması gerekiyordu. Spreyi çalkaladı:
‘Nerede o gözlüklü dershane birincileri!’
Hem sınava hazırlandığı dönemi hatırlamış hem de eğitim sistemine sallamıştı. Koşarak uzaklaştı. Sokaklardan geçip ana yola çıktı Beklemeye başladı.
Yol bomboştu. Tahmin ettiği gibi; son çarşı arabası 01.00’de geçmişti. Saatine baktı. Buradan ev, yürüyerek iki saatti! Eve varınca 03.30 olacaktı. Yarın da boş kalmazdı. Yine bir taşkınlık yapılacak ve bir vazife verilecekti.
Beklemekle yolların bitmeyeceğini biliyordu. Evinin yolunu adımlamaya başladı.
Bahar döneminde havanın nasıl olacağı kestirilemiyordu! Öğlene kadar kapalı, ikindiye kadar güneşli; sabaha kadar da yağmurlu oluyordu. Ertesi gün ise sıralama değişirdi! Çoğu öğrenci tişörtle çıkar, yağmurlukla dönerdi!
Cumali de adımlarını havaya göre ayarlıyordu. Gök gürültüsü ve hafif esintide hızlanıyordu.
“Hav, hav, hav!”
Bu üçleme, pek hayra alâmet değildi! Adımları daha da hızlandı. Böyle devam ederse yarım saate evdeydi!
Yol üzerinde kaçacağı, saklanacağı bir yer yoktu. Kaldırıma çıktı. Sokak lambasına tırmandı. Köpek her zıpladığında, aralarındaki mesafe yirmi santime kadar iniyordu. Kaymamalıydı. Yoksa en nadide parçasını tadacaktı!
İt, ulaşamayacağının farkına vardı. Direğin etrafında dolanıp yere çöktü. Başını, patilerinin arasına aldı. Gözleri yavaşça kapandı.
Yarım saat böyle geçmişti. Cumali’nin eve varması gittikçe uzuyordu. Gündüz, hayvanlar için yaptığı eylemi hatırladı. Şimdi ise düştüğü hâle şaşıyordu.
Direkten kayarak indi. Köpeği uyandırmamalıydı. Ayakuçlarında uzaklaşmaya başlamıştı ki:
‘Zıırr, Zıırr!’
Mazlum’un telefon etmesi, Cumali’yi eve erken varmasını sağlayacaktı. Köpeğin dikilmesiyle koşmaya başladı.
Evin önüne geldi. Nefes nefese ‘gelen var mı?’; daha doğrusu ‘salyalarını, akıta akıta gelen var mı?’ diye baktı. Ortalık sessizdi.
Park hâlindeki turuncu renkli otobüsü gördü. Bütün Mersin’i dolaşanlardandı! ‘Bundan iyisini mi bulacağım?’ deyip spreyini çıkardı:
‘Vitamini kabuğunda olsaydı sünnet olmazdık!’
Davalarında ne kadar kararlı olduklarını herkes okuyacaktı!
Otomata bastı. Kapı açıldı, apartmana girdi.
—Sonraki Bölüm—
‘Eylem’ iyor muyuz? -3′
Yasin Numan Yılmaz