Yıllardır dilden dile dolaşan aşklar var.Kerem’in Aslısı,Mecnun’un Leylası,Ferhat’ın Şirini,Fırat’ın Diclesi,Nazım’ın Pirayesi,Verası…Peki neydi sahiden aşk?Sözlükte aşırı sevgi bağlılık olarak geçiyor aşk.Bu kadar mı yani bir insana aşırı sevgi duyuyorsan aşık mısın ?Yok bu tamamiyle kuru laf yığını.Aşırı sevginin ötesinde bazı aşklar,bazı sevdalar…Geçen bir kitapta rastladım diyordu ki:Sevda derinlerdeydi,oysa Ferhat üstünü kazmakta dağın.Doğruydu sevda derinlerdeydi.Yani bir kaç beylik laf yazmakla aşk tanımlanamaz,tanımlanmamalı.Ah şairler,ahh sizin mısralarınız yüzünden aşka inandı kimileri,kimileri sizin mısralarınız sayesinde yanlış insanları aşk sıfatı içinde eritti.İnsan bir kere aşık olur diğerleri bir arayış,bir kaçış diye diye sevdadan sevdaya koştu kimileri,kimileri geçmişte yaşadıklarım da aşkmıymış diyerek yeni kalplere süzüldü.Kimimiz zaten aşkın varlığından bi haber.Kimimizin inancı kırılmış,kimimiz aşka küs,kimimiz her sevgilisine sadakatle aşık,kimimiz aşkın bir kere olacağına inanlardan yeni sevdalara kocaman çit çekenlerden,kimisi o çiti ellerini kanata kanata söküp canı yananlardan…
Yukardaki listeyi uzatmak istediğiniz kadar uzatabilirsiniz aslında.Çünkü yüzlerce çeşit aşk olduğu gibi yüzlerce de aşkı yaşayış biçimi var.Her insan farklı yaşar çünkü sevdasını…Aşkı yaşayış deyince benim aklıma Nazım Hikmet gelir aşkı en iyi yaşayan adam,iliklerime kadar aşkı mısralarında hissettiğim adam.Hayatında kadınlara büyük yer veren mavi gözlü dev.Aşklarına şiirler yazan,sevdiğine hoş geldin kadınım benim hoş geldin, ayağını bastın odama,kırk yıllık beton,çayır çimen şimdi diyen koca yürekli adam.Sahi kaç kere aşık olmuştu o?
İlk kadını Nüzhet’i,minnacık kadını.Onu bir anda terkeden Nüzhet…Daha sonra Piraye.Nazım Hikmet denildiğinde akla ilk gelen isim.Benim nazarımda aşk yenilgisini fazlasıyla yaşamış kadındır o.
Bulutlar geçiyor : haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda
uzayıp giden toprak uğurlanır.
Benim bağırasım gelir : — «P î r â y e ,
P î r â y e !…» — diye… mısraları alt alta dizen mavi gözlü dev en çok Piraye’ye yazdı hapishane yılları boyunca.Yazılan yazıları her okuduğumda ben de kıskanırım herkes gibi Piraye’yi.Ama en makus kaderli odur Nazım’ın aşkları arasında…
1946 da Bursa Mahpushanesi’nde yatarken dayısının kızı Münevver Nazım’ı ziyaret eder.Nazım Münevvere bu sefer o büyülü mısralarını sunar.Ona aşk der,ona sevgili… Şair mektup yazar Piraye’ye ve anlatır durumu dürüstlükle.Bir kadının duymak istemeyeceği sözleri okumuştu Piraye.Daha önce aynı el yazısıyla okuduğu satırların içindeki güzellikte sözcükler yoktu bu sefer. Piraye Hanım yıkılır ama kimseye belli etmez. Bu arada Münevver bir çocuk sahibi evli bir kadın olduğu için kocası ayrılmak istemez. Nâzım- Münevver aşkı içinden çıkılmaz hale gelir. Nâzım Hikmet bu aralar bir mektup yollar Piraye hanım’a. Şöyle der:
“Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana “gel” diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek,beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!”
Gelmezse intihar edeceğini bile söyler Piraye’ye.Piraye dayanamaz gider.Kendi ömrünü kısaltıp aşkın ömrünü uzatır bu gidişiyle.Tüm gururunu bir kenara bırakır Piraye Nazım’a onu bekleyeceğini söyler.Tam bu konuşma sırasında, kapısı açılır görüşme odasının ve içeriye Nâzım Hikmet’in kızkardeşi ile Münevver hanım girerler. Şairimiz iki arada kalmıştır… Piraye Hanım çıkar odadan. Bu Piraye ve Nâzım’ın son görüşmesidir.
20 yıılık aşk bu olayla biter.Piraye AŞK diye adlandırılan efsanelere konu olan duyguya göre davranır.Hayatına kimseyi almaz.ben her zaman düşünürüm bu kadar güzel mısraları yazan bir adam defalarca mı aşık oldu, aşka kaç kez ihanet etti ? Ya da bilinmez ki hiç ihanet etti mi ?Nazım’ın sevdası sevdaları benim için hep bi bilinmezlik tek bildiğim her kadınına güzel mısralar yazdığı Galya hariç…
Sonra Münevver,uğrunda Piraye’yi kaybettiği Münevverine,oğluyla yanına kaçak olarak gelen kadına Vera’ya aşık olduğunu söyler Nazım.“Saçları saman sarısı,kirpikleri mavi, kırmızı dolgun dudaklı” diye 1961 de yazdığı “Saman sarısı” şiiri ile ölümsüzleştirdiği kadının adıdır Vera. Nazım Hikmet’ten otuz yaş küçük, beş yıllık evli ve bir çocuk annesi…Vera’yı sürekli aramaktadır Nazım. Günde belki on kez telefon eder. Sonunda istediğini elde eder Nazım Hikmet ve Vera’nın gönlüne girmeyi başarır,evlenirler. Bundan sonra şiirler Vera için yazılır.
Nazım Hikmet en son şiirini Vera’ya yazdı.
“Gelsene dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm.”
İşte a dostlar bunlar Nazım’ın birkaç sevdası. Ben anlamlandıramıyorum aklım mantığım almıyor.Şiirlerine delice taptığım adam defalarca kez aynı duyguyu mu yaşadı?Ya da sadece biri miydi gerçek aşkı diğerleri hep birer kaçış, aldanış mıydı?İnsan kaç kere aşık olur ki ?Ya da adı neydi Allah aşkına bu duygunun?Biri yapsın şu aşkın tanımını. Biz şairlerin sadece yazdıklarıyla yapsak yaparız da şu tanımı ama daha derine indikçe bocalıyorum ben yapamıyorum tanım falan.Ki bu durumun sadece bana özel olduğunu düşünmüyorum.Çünkü kelimeler inci gibi parıldasa,duyduğumuzda içimiz erisede ah aşkı ne güzel anlatmışlar be desekte bir şeyler eksik herkesin dilinde.Kimse aşkı yerli yerinde açıklayamıyor..Yani su 100 derecede kaynar hipotezi gibi değil aşkın tanımı…
Ayrıca çok sevdalılık dizelerine bağlandığım Nazım’a özel bir durum da değilki,yoksa başka mısralarda arardım aşkın tanımını.Aşk sözcüğünü diline dolayan Abdülhak Hamit’de öyle mesela. Ölen eşinin ardından Makberi yazan Şair-i Azam eyvâh!.. ne yer, ne yâr kaldı,gönlüm dolu âh ü zâr dese de kendini on beş gün sonra evlenmekten alıkoyamamıştır.Sonra Cemal Süreya…Ah daha fazla anlatamayacağım sanki.O aşk şiirlerinin altında yatan değişik ruh halllerini…
Anlatmak istediğim aşkın tanımı yok,sözlüklerde olan kalıplaşmış tanımları bir an önce silmeli,mısralarda olan kelimelerin hepsini bir araya getirsek,tüm şairlerin şiirlerini incelesek te çıkmıyor.Galiba aşk boş küme,tanımsız.Aşkı anlatabilmek için var olan dillerden başka bir dil gerek.Çünkü aşkı anlatabilmek için herkes farklı bir satır yazdı,Çünkü o an herkes hayatın farklı bir anını yaşamaktaydı.Dolayısıyla aşk ortak paydada buluşmayan tek duyguydu.Kim bilir belki bunları yazan ben bile bir iki yıl sonra aşka dair farklı şeyler düşüneceğim.
Şu an mı ?
Şu anki aşk ile ilgili düşüncem
Hıım,aşk mı ?
Aşk,
Belkide aşk Mezopatamyadır
Dicle ile Fıratın kavuşması gibi …
Aşka dair tanımlamalarınız her dönem değişecek olsa da bir gün aşkın bulması ümidiyle…
Dilan Büyükdeniz.