“Kelebekimsiydi hayatım sadece birkaç ay ,ne farkeder sevginin peşindeydim ben.Aynı zamanda doğruluğun,haklının,eşitliğin,birliğin ve beraberliğin, yüzlerdeki o sımsıcak gülümseyişin bu yüzdendi pes etmeyişim bu yüzden…”
Buz gibi her yer buz gibi, hava 0 derecenin altında,yanımda ailem var birbirimize sarılmışız, sıkıcana sanki hiç kopmak istemezmişiz gibi ama işte bunun asıl nedeni sevgiden de ziyade çok üşümemiz, hayatta kalmak adına mücadele edişimiz. Kar tanelerini severiz hepimiz. Kim sevmez ki gökten inen yumuşacık pamukumsu tertemiz duru güzelliği? Her kar tanesi döküldükçe masumluk akıyor diye adlandırırım hatta fakat vücudum, vücudum da o kadar dayanıklı mı acaba? Bugün 1 yaşıma bastığımı annem ve babamın o güzel öpücüğünü yanaklarımda hissettiğimde algıladım.Beni kucaklarına oturtarak okşadılar bir güzel ensemi,karnımı severek”Güzel kızım iyi ki varsın,sen hayattaki tek tutunacak dalımızsın”dediler bana.Ne kadar çok sevindim.Oysa açtım ben bu lafları işitirken.Karnım gurulduyor,ağzımın içi günlerdir ekmek kemirmek ve azıcık su ve süte maruz kalmaktan paslanmış gibi garip bir tat yaratıyordu. Sadece ben mi ya babam ya annem? Annem bana süt verebilsin diye bir haftadır ağzına en ufak bir şey sürmemişti.Yemezdi ama bana yedirirdi.Hastaydı,geceleri inim inim inleyişinden,gözlerinden akan yaşlardan anlardım.Bir sorun vardı ama ben küçüktüm henüz bunu algılayamayacak kadar küçük.Ailem benim uyuduğumu sandıklarında aslında benim gözüm genelde açık olurdu izlerdim onları.Küçük meraklı gözlerimle”hayat” denilen şey nedir ne değildir anlamaya ve tanımaya çalışırdım.Annem çöpleri karıştırırdı zaman zaman.Çok başarılıydı doğrusu bu konuda.Nasıl yemekler bulmadı ki içinden,konserveler mi dersiniz,mısırlar,et tavuk parçaları veya kemirilmiş ekmekler mi ne ararsanız vardı işte.Doğal sanırdım çöpten yemek bulmayı,sağlıklı ve normal sanardım ta ki bir gün onları görüp doğal olanın ne olduğunu fark edene kadar…
Tıpkı bizim gibi anne baba ve bir bebekten oluşan çekirdek bir aile geçiyordu tam yanımızdan.Yüzleri gülüyordu,içleri ısınmış,huzurda gibiydiler.Yanakları al aldı belli ki toktular da. Çocuk babasının sırtına atlıyor kahkahalar atıyor etrafa neşe saçıyordu adeta. Sonra biraz ilerimizde durdular. Daha önce hiç görmediğim kadar harika, enfes kokan pırıl pırıl bir yemek vardı karşılarında, su ise tertemezdi,pırıl pırıldı,kana kana içtiler. O kadar imrendim ki utanmasam gidip “beni de alın ailenize” diyecektim ama ailemi seviyordum onlar beni terketmemişti ben de onları edemezdim. O gün anlamıştım ki çöpten yemek yemek normal bir şey değildi,biz sadece buna zorunda olanlardandık.İşte o gün başladı benim hikayem.1 yaşındaki bebeğin realite karşısında gözlerini acımasızca açışıydı dünyaya. Ertesi gün annemin acı çığlıklarıyla büyükler dünyasına bir adım daha atmıştım bile.”Haayıııır,olamaz,yapma,gitme”diye feryat ediyordu adeta.Yanına gittim sarıldım “neyin var anne ağlama” dedim daha güçlü ağlamaya başladı. Gözünden düşen her damla yaş bir inci tanesi değerindeydi benim için. Ağlamasının sebebini yinelememe rağmen ısrarla susmayı tercih etmişti. Fakat uzun sürmedi algılamam. Nasıl olsa bu dünyaya bir kere gözlerimi açmıştım şansızlıklarla, kedersizlikle ve eşitsizliklerle o zaman bu şansızlıkların da devamı gelebilirdi: babam artık dayanamamıştı o artık bembeyaz bir kar tanesi olmuştu ve bize uzaklardan gülümsüyordu. Belki de çoktan huzura kavuşmuştu bile uzaktan bize “sıra sizde” diyordu. Korkuyordum, sabahları başkaları tarafından itilip kakılmaktan, pis lakabını üstüme yapıştırıp tekme tokat üstüme gelmelerinden akşamları da soğuk ve zifiri karanlıktan korkuyordum.
Annem artık gitmemi ondan ayrılmamı istiyordu.” Büyüdün sen kendi başının çaresine bakmalısın, bu hayat güçlüklerle dolu, güçsüzlere yer yok ben hep senin yanında olamam “diyordu. Oysa ben hiç onsuz bir hayat tatmamıştım ki nereye gidecektim kiminle ne şekilde yaşayacaktım? Günler böyle sessiz sedasız geçerken ve ben hayata karşı hala savunmasızken annem bana öğretmişti ayakta tüm gücümle kalmamı; gitmişti annem arkasına bile bakmadan gitmişti. O zamanlar çok kızmıştım ona oysa sonradan anladım ki her şey küçücük kızının iyiliği içinmiş, hayata tutunabileyim diyeymiş. Tutundum da tutunmasına ama hiçbir zaman bu kadar güçlü olmamdaki sebebi bilemeyecekti. Hiçbir zaman geçen gece yaşadığım acıyı hissedemeyecekti çünkü o acı tarif edilemez bir şeydir, bir an bi yabancı gelir, tozu toprağı karıştırır seni elde eder canını ölümüne yakar ama tek bir çığlığın bile onun vicdanını inletmez. Tecavüz diye adlandırıyorlarmış insanlar buna. Karşı cinsin kendini tatmin etmesi için yaptığı ve çoğu şanssız ve savunmasız canlının başına gelen bir şeymiş bunu 1 yaşında öğrenmek de varmış işte kaderde.
Şimdilerde büyüdüm sanıyordum ben. Annemi her gün sokaklarda pes etmeden “bir gün bulacağım tanrım göreceksin” diye arar dururken işte kendi ayaklarımın da üstündeyim ya diyordum hep kendi kendime ta ki birkaç çocuk gelip “it, pislik geber diye bağırana kadar”. Karanlık çöktü bi an üstüme nefesim giderek darlaşıyordu. Bi sola bi sağa bi yukarı bir aşağı lunaparktaki dönme dolap gibi sallanıp duruyordum. Sanki beyin hücrelerimi kaybetmiştim. Savunmasızdım. Beynimin içinde “hani büyümüştün sen hani saldırsana, parçalasana onun gibi düşünenlerin hepsine gününü gösteresene diye içimden geçirkirken kulağımda hep o aynı cümle tekrarlanıp duruyordu:“Öleceksin öleceksin öleceksin” bu sesler eşliğinde sanki bana ninni söyleyip gözlerimi yummamı istiyor gibiydi o loş ortam. Ben ise tüm çektiğim acılara rağmen zar zor gülümsemeye çalışıyordum ben gülümsedikçe daha ağır darbeler yiyor gibiydim bana vuranlar tarafından ama garip bir şekilde gülümsemek refleks olmuştu artık bende ondan da vazgeçemiyordum.Sanki gülümsersem acım hafifler, kendimi koruma mekanizmam kaybolmazdı.O an birkaç ay önce gördüğüm mutlu aileye benzer başka bir aileyi tek gözümle kestirebildim onlara da gülümsemek istedim ve “şanslısınız, değerini bilin sevin sev-il-in demek istedim ki kelimelerimi tamamlayamadan gözlerim ağırlaştı. Kulaklarım uğuldamaya, nefes alıp verişlerim düzensizleşmeye başladı .O an tek algıladığım” pis bir sokak köpeğisin öleceksin öleceksin öleceksin öleceeeeeeeksin “ sözleri ve masum bir gülümsememin ardına sakladığım tüm dayanıklılığımdı. Suratımda o gülümseme kaybolurken hayata da son bakışımı vermiştim.
Kelebekimsiydi hayatım sadece birkaç ay ne farkeder sevginin peşindeydim ben. Aynı zamanda doğrunun haklının,eşitliğin, birliğin ve beraberliğin, yüzlerdeki o sımsıcak gülümseyişin bu yüzdendi pes etmeyişim bu yüzdendi son kez gözlerim ağırlaşırken bile yüzüme bir maske takmam, tüm adaletsizlik eşitsizliğe karşı aslında ben de sizdenim, eşitiz biz dercesine…