” Kelimesiz Çocuk ” elleriyle özenle yaratıp dile getirdiği ya da kağıda döktüğü dense daha yerinde olan bu kavram inşaasını hızlıca çiziktirivermişti odasının postersiz ve kumaşsız bütünlüğüne.. Çünkü çok sevdiği kelimeleri ile yine soğuk-sıcak çatışması eşiğine gelmişti. Anlatacakları ve yazacakları o kadar kocamandılarki içinde.. O ise sadece aksiyon alarak hayata meydan okuyuşunu sürdürüyor ve kimsesizliği için yansız, yanılgısız methiyeler düzüyordu. Kelimesiz Çocuk ki ; onu tanıtlayabilecek daha hakim bir kelimeyi henüz icat edememişti.
O gününü de diğer günlerinden farklı kılmaya inançla uyanmıştı. Beklentinin rahatsız kıldığını öğrendiğinden beri, kendini ondan ırak tutarak, gülümsemeyi unutmadan, sevgilerinin içine kendini katarak, yaşamanın bir sanat olduğu fikri ile hareket ederek yolunu sürdürüyordu. O gün de belki diğerleri gibi ya da tamamen kendine münhasıran yaratılmıştı. Yaratılacaktı.
Eline tutuşturduğu kağıt-kalem ile yürüdü yolları. Üstüne alelade geçirdiğin kıyafetlerin uyumunu sorgulamayı bilmediğinden olsa gerek bunu yaptığının da değiştiremeyeceği kadar uzak düşmüştü evine. Yolun kenarındaki kaldırıma oturdu. Yazmaya başladı. Birbiri ile karşılaştığında asla ‘cümle’ denilen o birlikteliği yaratamayacak kelimeleri zorla tutup tutup çekiştirdi. Oturttu, bir araya getirdi. Kelimelerin kaynaşımını düşünmek için de artık çok geçti. Zamanı bu kez çizgisel almak istemişti. Çizgisel.. Çizgi gibi işte.. düz.. ve beklentisiz.. Akıp gittiği gibi.. öyle bir şey işte…
Kelimeler dökülüyordu üzerine.. Yoldan geçenler sessiz değillerdi. Kendi kendilerine, yanlarındakilere, etrafa, ya da bakışlarına gömdükleri kelimeleri ile konuşuyordu. Kelimesiz çocuk yazıyordu. Dışarıda ona düşman kalmayı seçen hayat akadursun.. O yazıyordu.. Yazıyor ve gülüyordu.. Güldükçe daha bir anlamlanıyordu yaşamlaşması..
Yaşamın gizemi diye bir şey yoktu. Yaşamak, yaşamaktı işte.. Ortada duruyordu. Misyonu, vizyonu üstüne kafa yorulduğundan edinilemez ilan edilmeye çalışılmıştı.
Çokca zaman sonra kelimesiz çocuk.. artık kelimesiz çocuk olmadığını farketmişti. Hayat denilen döngüsel, sezgisel ve yaratıya açık boşluk ona onlarca kelime, tonlarca hikaye, sayamayacağı kadar yaşanmışlık, hissetmekten yorulacağı kadar deneyim vermişti. Öğrenmişti ve susmuştu.. Kelimeler değildi aslolan, öğrenilen, bilinen, görülen, söylenen, tutulan da değildi.. Hissedilendi aslolan… Kelimeler güçlüydü. Kelimeler vardı.. Kelimeler ile döndürmek kolaydı dünyayı..
O artık kelimelerinin olmadığı zamanlarını da yaratmayı deneyimlemeliydi hayatında.. Yaşamlaşmaya meylolmuş ve kendini vakfettiği hayata…
Kalktı.. Cebine katladığı kağıtla, sımsıkı tuttuğu kalemiyle yürümeye başladı..