Burnumu çekiyorum sevgilim; akmayan burnumun hapşıran kalbime “çok yaşa” deyişi geliyor aklıma; senli günler sefasından…
Damıtılmış çaresizlik içinde ter döküyorum, mevsim yaz ya; ondan diyorlar… Alakası yok. Sana sarılsam geçer, biliyorum. Üşütürüm kalbinin buzhanesine değince kalbim, titrerim öksürürken aşka; ama iyi gelir sensizlikten…
Sevgilim, yıllanıyorum. Beni Şarap sanıp önce mutluluklarımı içmek isteyenler oluyor, likörlü tövbeler diziyorum sensizsem. Yolu 18’e düşmemiş olan çocuklara aşk suyundan içmesinler diye bir fincan kahve ikram ediyorum yine gözlerinden… Kahverengi namuslar diziliyor önüme; ben yeşilimtrak umutlardan koştum da geldim yalnızca; onun için diyemiyorum…
Çok yağdı yağmur; bulutlar dolaştılar fakirhanemde. Uyudum kendi sessizliğime, uyandığımda ise şimşek transları sokuluyordu aşk gidişlerine…
Burnumu çekmeyi bıraktım sevdiğim; sana olan hastalığım yorgan döşek sevdirmesin diye bir daha kederleri, çok yaşadım saydım seninle. Umurunda mıyım sevgilim? Sevgi’yi almışsın, ‘li’ kalmış liladan firar… Çöktüm kaderin bağları çözülmemiş ayakkabılarının önüne, düğümledim kalbimi ayakkabılarına; sen nereye gidersen kalbim de orada. Koşmayacağım peşinizden, elem bulutu firuzan…
Dilara AKSOY