Belki de bizi diğer denilen o ötekileştirilmiş benmerkezci insanlardan
ayıran temel özellik, bizim ayrık otlarımız yolunmuyor, bizim kurumaya
yüz tutmuş dallarımız budanmıyor. Bizim hiçbir zaman bahçıvan
tutacak paramız olmadı ruhumuza. Bize dünya incisi gelen aslen
bakımsız bahçelerimiz vardı. Gatsby’nin kusursuz bahçesi kadar
efsanevi olamasak da bizim bahçemiz de kendi içinde özenlidir. Evet,
çimeni çokça ezilmiştir. Ezmişlerdir. Dallarımızı koparıp çocuklar
ondan kılıç dövüşü yapmıştır. Ya da tombul memeli teyzeler zamanında
en nadide güllerimizi koparıp reçele kullanmışlardır. Geriye verimsiz ve
bakımsız gül dalları kalmıştır. Toplasan bir avuç diken ve birkaç daldan
ibaret kalmışızdır. Olsun demeyi bildiğimizden bizim bahçelerimiz
değme parktan, bahçeden daha kıymetlidir bize.
Hikayelerin çoğunda olduğu gibi o kadar kötü davrandılar ki toprağa,
toprak insanına küstü. Toprağı bile küstürdü bu insanlar ama bahçeye
inanç asla bitmedi bizde, bitmez de. Bitmemeli. Çünkü bir gün bir
tutam çimen biter bir yerde. Sen de, ben de biliriz ki bir umut hala var.
O umut, o çimende. Bir tutam çimenin kokusu bütün gül bahçelerine
bedel olur gözünde. Çünkü o senin çimenindir ve o güne kadar hor
kullanmalarına izin verdiğin o bahçe artık senin için daha kıymetlidir.
Doğdumuzda kalbimiz koca bir bahçe oluyor sanırım ve deneyimler
yavaş yavaş o bahçeyi solduruyor. Şanslı olan kendi bahçıvanını
buluyor. Ama şanssız olan bahçesinden de, kendinden de vazgeçip
sokakları arşınlıyor.
Bir gün bakıyor, sadece bakıyor ve görüyor. İşte o an unuttuğu
bahçede bir tutam ot bitiyor. O bir tutam otun kıymetini bilelim. Belki
de en ihtiyacımız olan orada, onun kokusunda saklı. Aşk, sevgi, şevkat,
ihtiras, güven, ne dersen de ona, bilemem ama o gördüğün sana belki
gül bahçesi vaadetmiyordur ama tekrar unuttuğunu hatırlatıyorsa
bırakma yakasını.
İyi geceler