Bugün yine gözleme dayalı bir sohbetle huzurunuzdayım. Tarihi bir caminin avla girişinde, kocaman bir pankart ya da afiş asılı. Üstünde büyük harflerle (!?) İftar sofrası yazıyor.
İsmi özellikle yazmadım.
Zaten isim de lazım değil.
Birçok plastik masa ve sandalye…
Hem avlu içinde hem de cami çevresindeki yeşil alana sıra sıra dizilmiş.
Bu manzara kimine göre hayırseverlik örneği, kadirşinaslık, kimine göre ise; kanayan, kangren olmuş, kocaman bir yara.
Tedavi edilmeyen, neşter vurulmayan, merhem sürülmeyen hatta bilerek ve isteyerek tedavi edilmeyen, iyileşmesi istenmeyen bir yara.
Manzarayı görünce kirpiklerim ıslandı, içim acıdı. Gözlerimin önüne, boynu bükük, mahcup, başı yerde; iftar sofrasına muhtaç insan siluetleri düştü.
Aklıma bizi yaratan Allah’ın bilinen 99 bilinmeyen sonsuz sıfatları geldi. Bilinen sıfatlarından biri de Adl sıfatıydı.
El-Adl’a baktım.
Karşısında “Çok adil olan, asla zulmetmeyen, hak ile hükmeden, adalet sahibi” yazıyor.
Yüce kitabımız kur’an-ı kerimin birçok ayetinde “Siz hiç düşünmez misiniz?” diye soruyor ve Akıl etmez misiniz diye de uyarıyor.
Sordum kendi kendime.
Bizim insanlarımız niye akıl etmiyor?
Niçin düşünmüyor?
Sonra dilim döndüğü, kalemin yazdığı kadar gündeme getirmeliyim dedim ve huzurlarınızdayım.
Gelin hep birlik olalım, el ele verelim.
İnsanlara bir öğün iftar sofrası hazırlayarak, sevap kazanılmaz deme cesaret ve yürekliliğini gösterelim.
Çinli filozof, eğitimci ve yazar Konfüçyüs ;“Bir kişiye iyilik yapmak istiyorsan ona balık verme, balık tutmayı öğret.” Demiş.
Biz niçin inatla insanlarımıza balık tutma fırsatı vermek yerine tavalarına üç/beş hamsi bırakarak iyilik yaptığımızı zannediyoruz?
Biraz önce bizi yaratan Allah’ın çok adil olduğunu yazdım.
Mademki Allah (cc) adil ve asla adaletsizlik etmez, öyleyse devlet yönetiminde, yönetenlerde adaletsizlik diz boyu dersek yanlış söylediğimiz iddia edilemez.
Devletin Gayrı safi Milli Hâsılasının, adil dağıtıldığı da söylenemez.
Devleti yönetenlerin, halkın kendi kendine yetmesi, muhtaç olmadan yaşama amaç ve hedefi yok dersek yanlış mı olur?
Bu söylediklerimiz yanlış değilse; iktidarın yoksulluktan beslendiğini söylemekte herhalde kehanet sayılmaz.
Demek ki;
Millet ne kadar yoksul, ne kadar çok sefil ve muhtaç olursa, iktidar sahipleri tam aksine bir o kadar zengin: mal mülk gani, makam ve mevki, şan şöhret ayyukta…
Bu gidişe dur diyecek olan sadece biziz.
Düşünce ve eylemimizde bir değişime ihtiyaç olduğu apaçık ortada.
Dünyayı değil ama kendimizi değiştirebiliriz. Kendimizi değiştirirsek dünyanın değişeceğinden emin olabiliriz.
O zaman hiç kimse koca bir milleti, insanı ve insanlığı sömüremez ve iftar sofrasına mahkûm etmeye gücü yetmez…