Şimdi ben zamanın girdabında matematiksel hesaplarla doğal iyileştirici bir mekanizma kurmanın eşiğinde en sevdiğim masalın kahramanına dönüşüyorum, Gulliver.
Bu kez devler ülkesindeyim. Yalan olmasın devler ülkesindeki serüvenlerini okumadım Gulliver’in.
Ondan mı bilinmez zihnim oyunlarını kurgularken, karşılaştığı pek çok şeyi tanımlayamadı. Tıpkı matematiğin her ama her alanda işlev görüp farklı konseptlerde farklı isim alması gibi.
“Biliyorum ama adını bilmiyorum” ne çok kullandığım bir kalıptır bilseniz. Bu kez de Gulliver’in devler ülkesi hikayesi verilmesi gereken referans, ama onu da henüz okumadım. Dinlemiş olsaydım yahut okumuş eminim ki zihnim serüvenlerinde bunca yabancılık çekmezdi. Neyse ki benzer yollara çıkan başka benzer isimler hikayeler olageliyor hep. Bu kez ben benimkine yol alıyorum o sebeple bu kısmı okuma işlemini biraz erteliyorum.
Matematiksel hesaplarla doğal iyileştirici bir mekanizma kurmanın eşiğinde devler ülkesine yol almak diyordum, zamanın girdabında “şimdi” ile en çok haşir neşir olduğumda belirli tarihler şimdiyi hatırlatmakta yardımcı oluyorsa da bir an evvel yapılacaklar listemi gerçekleştirip seçili zamanı gerçek zaman diliminden yeniden ayırmak niyetindeyim. Sonrasında ise benim zamanımın sofrasına kurulup sırtıma da gerçeklikten kopmamamak adına “sorumluluklarım ve yapmak istediklerim mıknatısı” yerleştirince matematiksel hesaplarım uygun modelini bulmuş olacak.
Kaç zaman geçti bilmem, şimdi ben en gerçek hayalimdeyim. Öyle de hiçim ki, bu hafiflik beni huzurlu kılıyor. Hem “sıfırın ortasına bir delik daha açılmaz” değil mi.
Bire değin sonsuz sayım var, devler ülkesinin Gulliver’ i var, benim hayatımın da ” hadi kızım bir gülüversen” denilen “ben”i.
Neden güleriz? Bilmem, bunun üzerine bir gün konuşabiliriz fakat şimdi bundan bahsetmeyeceğim.
Dengeyi kurmak öyle zor öyle zor ki, savunma mekanizmalarımız kimi güzellikleri görmezden gelebiliyor yahut düşman olarak dahi algılayabiliyor kimilerince incindiysek. Her ihtimali, her ihtimali düşünebilir miyiz? Devler ülkesinin cücesi miyiz zihnimizin içinde bile?
Zamanın girdabında kişiliğin çevriminde, gülsek ya, gülümseyebilsek yine de.
Pekala “yüzümün gülmüyor oluşu zihnimin içinde gülümsemediğim anlamına gelmez” yahut tam tersi söz konusu olabilir, fakat yine de yapabiliyorsak
bir gülüversek, deneyelim.
Zamanın içinde hüznün dışında kalabilir miyiz? Hüznün içinde zamanı yakalayabilir miyiz?
Güzel şeyler vaad etmeyeceğim, denerim ama nice olur neticesi bilemem. Bilemezsem de sunamam.
Ben sadece inansam ve denesem, bir gülüversem;
Bizler sadece inansak, denesek ve bir gülüversek her şey güzel olacak mı dersiniz?