Empati öyle yoğun ve derin bir anlamı olan kelime ki, içine girdikten sonra çıkış yolu ararken çırpınmak zorundasın. Fakat bu öyle bir çırpınma ki, ağırlığından dolayı bataklığa her saniye yavaş yavaş batan ve içgüdüsel olarak çırpınmaya çalışan, çırpındıkça daha hızlı batan, insana son nefeslerini aldıran bir bataklık. Tam da zaman geçtikçe batan bir insan gibi nefes almaya devam ederken insanın aklından geçen düşüncelerin yoğunluğu gibi bu kelime bizi uzun ve derin düşüncelere götürür.
Birine ne zaman yoğun bir sevgi duysa insan, onla buluşmak, onla bir arada olmak ister. Ama somut olarak birleşmek insanı tatmin etmez onla her anlamda birleşmek ister. Onun da kendisini o yoğun duygularla sevdiğinden emin olmak ister . kafasının içine girip kendisine duyulan sevginin farkında olmak ister. O sevginin ta kendisi olmak ister. Böyle baktığımız zaman bir ilişkiye aslında insanın kendisine olan bakışı sevdiğini fark ederiz. İnsan için her şey kendisini yücelten o tüm duygu ve düşüncelerle buluşup kendini tamamlamak olduğunu görürüz. Doymak bilmeyen, bir türlü tatmin olmayan bu aç gözlü insanın tek derdi kendisidir. İşte insan empati kavramını burada metot olarak kullanır. Kendisinin mükemmelliğini başkasının gözünden görmek ister. Bu yüzden onun kafasının içine girmek zorundadır. Girer ve ruhunun ihtiyacı olan besini alır ve onu doyurur. Bulamadığında eksik kalır. Bu ihtiyacı olanlar çocukken bir annede mevcutken büyüdüğünde ise daha farklı birine ihtiyaç duyar. Başarılı olduğunda ise Her seferinde bu doyma, dışarıya bir özgüven olarak yansır. Herkesin durumları kendisine göre yorumlaması gibi Maslow da bu durumun farkındadır ve buna kendini gerçekleştirme yolunda başlı başına bir basamak demiştir.
Bu yüzdendir ki insanın empati metotunu en çok hatta bazen sadece fayda amacıyla kullanır. Bunu dışında kendisine faydası olmayan zamanlarda empatiye ihtiyaç duymaz.