Ne kadar korkunç, bir o kadar da merak uyandırıcı. İnsan bilinmeyenden hep korkar ve ne kadar korkuyorsa o kadar da merak eder. Aynı şekilde bilinmeyenler yüzünden dinlerin var olduğuna inanıyorum çünkü insanlar çaresiz kaldığında-artık insanların veya herhangi bir yaratılmış şeyin ona yardım edemeyeceği zaman-ondan üstün bir varlığa sığınma ihtiyacı duyar. Bu insanın varoluşunda, yaratılışında var. Dua etmek bütün dinlerde ve dillerde vardır. Çünkü insanın iradesi cüzidir. Bir yerden sonra çaresiz kalır, en güçlü dediğiniz insan bile gün gelir yıkılır. Ve tanrı bilinmeyendir. Onu göremezsin, duyamazsın.-nadiren hissedersin-Ama inanırsın işte, senden üstün olduğuna, seni yarattığına ve en güçsüz anında sana yardım edeceğine. Çünkü o bilinmeyendir, ne kadar istesen de bilemezsin işte. Korkarsın ondan, aynı şekilde seversin de. Taparsın ona, bazen de isyan edersin. Bazen keşke beni yaratmasaydın dersin, bazen de iyi ki yaratılmışım, iyi ki insanım dersin. Bilinmeyen nasıl olsa. Ama bilinmeyen sadece tanrı değildir. İnsanın bilmediği-bilemeyeceği-bir sürü şey vardır. Bazen karanlıkta sokak lambası yüzünden karanlıkta çıkan gölgesinden korkar, bazen de bilinmeyene koşar. Onu keşfetmek, ona sahip olmak için her şeyini verir. Gariptir insan işte, iflah olmaz, nankör ve tabii ki meraklı. Her şeyi bilmek ister. Ve her şeyi yönetmek. Güç sahibi olmak ister. Ve güce tapar. Tanrının en güçlü olduğuna inandığı için ona ibadet eder. Fakat bununla sınırlı değildir güce tapması. İnsan, ondan daha güçlü insana da ilgi duyar, onun isteklerini yerine getirir hatta onun emrine girer. İnsandır bu işte, yeri gelir tanrısını unutup parası ve gücü olan insan için yaşar. Doyumsuz ve açgözlüdür. Asla ölümü düşünmez, hep gelecek için çalışır. Ona daha çok para-güç-mevki verecek şeyler için ömrünü harcar fakat yoktur işte kefenin cebi. İster milyarder olarak öl ister evsiz olarak. Götüreceğin tek kuruş bile yoktur. Ama para, bilinmeyene bir bilettir. Para sayesinde elinde olmayan şeyleri kolayca yapıverir. O da bilinmeyeni daha çok araştırır. Ona sahip olmak, hükmetmek için. Çünkü bilinmeyendir bu. Ölesiye merak uyandırır işte. Ucunda ölüm bile olsa, sonunda elde edeceği şeyi düşünür ve devam eder. Bu şekilde teknolojiyi, bilimi, insanlığı geliştirir. Daha kolay yaşama yollarını keşfeder. Daha çok toprak bulmak için, daha çok mal ve güç sahibi olmak için bilinmeyene meydan okur. Ve günü gelir de keşfedecek bir şey kalmazsa yani artık bilinmeyen kalmazsa hayatının amacı kalmaz, yaşamına son verir. Bu yüzden vardır merak duygusu insanda. Hiç olmasaydı gelişemezdi. Tekdüze yaşar ve aynı şekilde ölür. İntiharın en büyük sebeplerinin biri insanın artık merakının kalmasıdır, yani artık onun için bilinmeyen diye bir şey yoktur, çok zengin insanların çocukları intihar ediyor ya arada, bunun sebebi her şeye sahip olmasıdır. İstediği her şeyi kısa sürede elde etmesi insanı başta mutlu etse de sonradan sıkar, artık yaşam anlamsız olur. Peki ya bu bilinmeyenden korkma, merak etme insanın bedeninde mi var? Yoksa zekâsında mı? Bence ikisi de değil. Bence merak ve bilinmeyen aşkı insanın ruhunda var. Ama ruh da bir bilinmeyendir. İnsan onu göremez, duyamaz ama hisseder. Aynı tanrı gibidir. Rüyalarda özgür olan bu bilinmeyen bize uyuduğumuzda varlığını kanıtlar bence. Ve bize bedenimizin ölümlü olduğunu tekrar tekrar hatırlatır. Ölümsüz olan benim der adeta. Bedenden ayrıldığında özgür olacağına inanır. Her ne kadar insan ölümden korksa da, onu da merak eder. O da çok büyük bir bilinmeyendir çünkü. Ve her ne kadar insan ölümü istemese de ruhu özgürlüğe kavuşmak için ölümü, sevgili gibi bekler. Bilinmeyendir işte. Anlayamazsın, gariptir. İdrak etmek için ölmek gerekir belki de. Belki ölmüş olan sevdiklerimiz çoktan bu sırra erdikleri için mutlulardır, ha? Ve bu yüzden rüyalarımızı süsler, ölümün, aslında güzel bir bilinmeyen olduğunu anlatırlar bize. Kim bilir. Adı üstünde ’bilinmeyen’.
Yusuf Sayılgan