İşlere yetişemediğimiz için mahaleden çocukluklarını bildiğim kendimiz’ den yaşça küçük üç arkadaşları yanımıza aldık, bu zorlu dönem’ de Özlem internert alemini kontrol ederken, bende Oğuz, Altay ve Yusuf’ un eğitimi ile ilgilendim. Kafenin üst katındaki sekiz bilgisayarı da kiralayıp üst katı tamamen kapattık. kendimize ait mutfağımız, şekerimiz, çorbamız, çayımız, yeni bir çalışma masası ve büyük bir akıllı tahta edindik. Oğuz’ çizimler için, Yusuf internet satışı, Altay’ ise muhasebe için yetenekliydi. Kitaplar’ dan öğrendiğim her şey’i kendimden’ de fazlasıyla katarak onlara anlatıyordum. Yaşlarına göre burada olmak inanılmaz bir şey’ idi. Bilgisayar başında en az bizim kadar vakit geçirip işlerini aşırı bir şekilde ciddiye alıyorlardı. Bu işi yeterli donanım’da bir uzman ile anlaşıp daha çok vakit kazanabilirdim, fakat onlar benim mahallemin çocuklarıydı onlara bakınca kendimi görüyordum. Ustamın beni sahiplenişi gibiydi. Hepsi beni mahallenin büyük abisi olarak görüyor ve her dediğimi kusursuzca yapıyorlardı. Özlem bardağın’ dan bir kaç yudum aldıktan sonra konuya tekrar döndü.
‘Kısaca basın reklamımızı gayet iyi yaptı. Hakkımızda ufak efsaneler doğmadı değil, bilgisayar korsanları’ ile anıldık, bu bile yararımıza oldu. Özellikle yaş olarak genç altı arkadaşımız daha aramıza katıldı, Yusuf, Altay ve Oğuz’ u yeni başlayanların hocası olarak konumlandırdım ve kendi yerimi muhteşem üçlüye bıraktın. Ve bir basamak daha çıkmış olduk! Bu arada kasamızı hayliyle katlamak yerine zararına oynadık buraya gelmemiz’ de en büyük etkenlerden biri. Polis’i, savcısı uğraşmıyor basının hevesi kaçıyordu. Her kez uzunca bir süre batacağımızı düşündü fakat kimse yeni plan ve projelerin temelini attığımızın farkında değildi. Ofisi ben yönetiyor ve başarılı bir şekilde ucuz ürünlerden küçük karlar elde edip borsa işinde canlılık elde ediyordum.’
Gözlerinin dolduğunun farkındayım bütün bu olanlardan bahsetmek hiç kolay değil, olayı ciddiyeti bozmadan yaşıyoruz fakat o zamanlar birbirimize sırılsıklam aşıktık Ofis’in başına Altay’ ı geçirip, ana hard disk’ leri alıp kiraladığımız lüx cip’ile kısa bir Bodrum turuna çıktık. Rezervasyonsuz gitmiştik her şeyi çılgınca birlikte doğaçlıyoruz, küçük, bakımlı bir tekne kiralayıp denizin mavi sularına açıldık. Günün belli saatleri çalışıyor, güneşleniyor ve eğleniyorduk. Geceleri güvertede oturup yıldızlara komik isimler takıyor, ertesi gece tekrar aynı yerdeler mi diye arıyorduk. Dürbünle karşı adaları seyrediyor ve ufak bir teleskop’la gökyüzüne açılmak istiyorduk… Bazı günler ofiste, çocukların aşamadığı sorunlar’ a çözüm getirmek için saatlerimi telefon başında geçiriyordum. Haliyle Özlem’ de bilgisayar ve dosyaların içinde kayboluyordu. Geceleri sabaha kadar bir sonraki günü, adımı planlıyor, tartışıyorduk. Haftalar içinde bodrumda ayak basmaz hale geldik, günlerce teknede kalıyor kıyı şeridi boyunca bilmediğimiz yerlere açılıyorduk, sonra adaları keşfetmeye başladık, bir gün hangi kıyı şeridinde olduğumuzu bilmediğimiz bir koya rastladık. O sıralar sürekli tüple dalmaya merak salmıştık çok istiyorduk. Bir gün Dürbün’ile etrafı izler iken gözü bir yere takıldı, Gözlerimin içine bakıp lütfen gidelim dedi ve o cennet gibi görünen koyu oracıkta bırakıp dümeni istediği yere kırdım. Yunan adalarına doğru ilerlediğimizi sonradan öğrendik. Rodos adasında, Kendisi ufak fakat bahçesi kocaman ve çiçeklerle dolu bir otele yerleştik. Çocukları arayıp bu güne özel rahatsız etmeyip sorunları kendilerinin çözmelerini istedim. Kahvaltımızı sahile sıfır, tamamen tahtadan oluşan yıllara meydan okuyup sapa sağlam ayakta duran bir restoran’da yaptık. Ağaçlı yollar ve tarihi kiliseler arasında gezer’iken aynı anda ikimzinde telefonu çaldı, iki ihtimal olduğunu ikimizde biliyorduk. Tembih etmeme rağmen arıyorlardı. Ya çok sevineceğimiz pozitif bir haber, yada kötü bir aksilik?..