“Verlaine büyük bir şairdi, fakat Rimbaud bir dâhiydi!”
Bu cümle bugün okuduğum onca yazıyı belki de en iyi şekilde özetleyen tek cümledir. Öyle ki bugün öğrendiklerim ve izlediğim film Rimbaud’a olan sempatimi hayli arttırdı diyebilirim. DiCaprio’nun bundaki etkisini de göz ardı edemeyiz elbet :))
Evet, Rimbaud bir eşcinsel, silah kaçakçısı ya da bir anarşist olabilir; fakat onun şiirlerindeki derinliği bir de Baudelaire okurken anlayabiliyor, bir de Baudelaire okurken tadabiliyorum. Bu onun yaşının çok çok üstünde olan şiir yeteneğinin getirdiği bir yeti olsa gerek. Yalnızca 5 yıl sürdürmüş olduğu ve “artık anlatacaklarım bitti” diyerek son verdiği şairlik hayatına 16 yaşında, daha çocuk denecek yaşta başlamış bir dâhiden söz ederken şaşkınlığımı gizlemek bir hayli zorlaşıyor.
Onun bir dahi olduğu fikrine kısa süren şairlik hayatında ortaya koyduğu ürünlerin kendinden sonra gelen kuşakları ne denli etkilediğini görünce kapıldım. Alışılagelmiş kalıpları yıkmanın zorluğunu az çok bilirsiniz. Rimbaud’un yaptığının yalnızca bu olduğuna inanmayı ona hakaret etmekle eş değer buluyorum. O şiirde bir devrim yarattı, ona şairlik sıfatının yanında bir de genç bir devrimciydi desem eminim ki hata ediyor olmayacağım.
Öyle bir çocuk düşünün ki yazdıklarının en iyi olduğunu biliyor, yeri gelince diğer şairlerin yazdıklarıyla Fransız şiirine hakaret ettiğini düşünerek onları acımasızca eleştiriyor. Kendisinden yaşça büyük, fakat yetenek olarak küçük şairleri… Ve kendini pazarlama derdi olmayan, diğerlerinin onun yazdığı şiirleri okuyup okumamasının bile umurunda olmadığı bir çocuk düşünün. Verlaine’nın “Sence diğer şairlerin şiir hakkında konuşup birbirlerini değerlendirmeleri iyi bir şey değil mi?” sorusuna “Yalnızca yeterince iyi değillerse…” diyerek yanıt verdiği bir çocuk…
Rimbaud… Keşke biraz daha yazabilseymişsin diyorum, diyorum ama bunu demenin seni değiştirmek olacağını da biliyorum. Sen en iyisi yine çocuk kal, sevdiğim bir çocuk gibi…