Hatırlıyor musun Basri öğretmenim, ilkokula kayıt için geldiğim ilk günü?
Ben hiç unutmadım.
Ağustos ayı bitmiş, eylül ayının ilk haftasıydı.
Bizim oralarda harman kalkmış, ağaçların yaprakları sararmaya başlamıştı.
Koçlar tutulmuş, koyun keçi sütten kesilmişti.
Rahmetli babama, ben okula gitmek istiyorum dediğimde, gözlerinin içi gülmüş, git kaydını yaptır demişti.
Günlerden neydi hatırlamıyorum.
Bir sabah kuşluk vakti, koşa koşa okula geldiğimde, sen okul kapısı önünde; dimdik ayakta, güneşi seyrediyordun…
Üzerinde kahverengi takım elbisesi, beyaz gömlek ve boynunda kravat, ayağında iskarpin vardı.
Seni görünce ne diyeceğimi, nasıl hitap edeceğimi bilemedim.
Benim şaşkınlığımı görünce, ilk sen konuştun.
Kayıt yaptırmaya mı geldin, dedin ilk önce, ben he deyince; kimin kimsen yok mu niye yalnız geldin diye sordun sonra.
O zaman çözüldü dilimin bağı, olmaz mı var dedim, anam babam sağ, 2 ablam, 4 de agam diye sıralayıverdim.
He demek- evet, agam demek ağabey, bacı da abla ya da kız kardeş demekti bizim çocukluğumuzda.
Yedi kardeşin en küçüğü de bendim laf aramızda.
Kimin oğlusun diye sordun sonra,.
Ben de yalvaçlı oğlu Halil’in oğluyum dedim.
Gel kaydını yapalım dedin, sen önden ben ardından ilk defa girdim bir okulun kapısından içeriye.
Beş sınıfın bir arada okuduğu geniş bir derslik vardı.
Sıralar arka arkaya dizilmiş, ön tarafta da öğretmen masası.
Duvarda kara tahta asılı, önünde tebeşir konulacak çıkıntıları…
Yer tahta döşeme, duvar kireç badanaydı.
Okul kütüğünü açtın, sayfaları çevirdin, boş bir sayfaya açıp kayıt yaptın. Sonra bir resim getir diye sıkı sıkı tembih ettin.
Nereden nereye geldik be öğretmenim!
İlk iki yıl sen okuttun, sonra tayinin çıktı ağlayarak gittin. Sonra Musa Eder ve son senede Kazım Karatoprak, beş yıl ve üç öğretmen. Sonra ortaokul macerası, nasılda arıyorum o güzelim yılları. Tıpkı şairin “Nasıl geçti habersiz, O güzelim yıllarım, Bazen gözyaşı oldu, Bazen içli bir şarkı” mısralarıyla anlattığı gibi…
Ne hayaller kurmuştum tahta sıraların üstünde! Bazen pilot olup uçtum gökyüzünde, bazen kaptan olup açıldım, dalgalı denizlere.
İşte öğretmenim, hayalle gerçek arasında, günler su gibi aktı; dünya bir topaç gibi yerinde döndü durdu. Kuşlar uçtu, ağaçlar bazen çiçek açtı, bazen sararan yapraklarını döktü. Dalarda öten, Ağustos böceklerinin sesi hala kulaklarımızda.
Karıncalar mı?
Onlar eskisi gibi yaz boyunca rızkını toplamak için durmadan çalışıp didinmeye devam ediyor.
Sevgili öğretmenim!
Bu gün, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği”ni kabul ettiği;” 24 Kasım öğretmenler günü…
Başta, Baş Öğretmenimiz, Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, benim eğitimimde emeği geçen tüm öğretmenlerimin ve Türk Milletinin, çağdaş ülkeler seviyesine çıkmasına önderlik eden, çocuklarımızın ufkunu açan, bilim ve ilim yolunda; muhasır medeniyete giden yola, mum yakan; bütün öğretmen ve emekli öğretmenlerimizin, öğretmenler gününü canı yürekten kutlarım.