Hiç unutmuyorum bir veda anında otogarda genç bir kızı uğurlarken otobüsün hareket etmesi ile birlikte elimi havaya kaldırmamı ve saniyeler sonrasında hiç bir şey olmamış gibi indirmemi. Ne olmuştu? Ben gitmeden yüzünü görmek ve el sallamak istediğim sırada cep telefonundan bana teşekkür ve veda konuşması yazıyordu (gözler ekranda ve eller butonda). El sallamadı…Göz teması bile kuramadık. Aslında çok masum ve iyi niyetliydi, kimbilir! Tam o sırada aklıma bu fotoğraf karesi takıldı ve otobüs yol alırken gözümün önünde canlandı (o’an)…
“Sevgiyi Ellerle Anlatmak” Bir Boca Juniors – River Plate maçıydı yaşananlar…
Hiç unutmuyorum 4 saniyelik bir zaman dilimini 4 sene boyunca hiç unutmadım diyerek anlatan adamın yaşadıklarını…4 senede neyi bıraktığı gibi bulabilir ki insan? Ailesini, sevdiklerini, dostlarını, arkadaşlarını ve aşkını… Özellikle internet ile sürekli hareket halinde olduğumuz ve göçebelere döndüğümüz bir dönemin insanları olarak, bıraktığımız sayfa bile kendiliğinden yenilenirken bu beklenti hiç kuşkusuz bir ütopyanın ötesine geçemez. Ama 10’un için hayat 4 sene boyunca o penaltıyı kaçırarak geçti. Kendi ifadesiyle: “O penaltıyı 4 sene boyunca her gün kaçırdım.” Futbol (hayat) işte… 1994’den 1998’e geçen 4 sene sonunda Fransa’da düzenlenen Dünya Kupası’nda İtalya formasıyla göründü yine. Önceki Dünya Kupası finalini 10’un ayağından kaçan penaltıyla kaybeden İtalya bu defa ilk maçında Şili önünde 2-1 mağlup ve maçın son anları yaklaşıyordu. Herkes İtalya’nın kaybederek başlayacağını düşündüğü esnada hakem düdüğü çaldı ve İtalya penaltı kullanacaktı. Aradan 4 sene geçmişti ve topun başında yine o vardı. Karara sevinmek yerine ellerini dizlerinin üzerine koyarak eğildi ve bir süre bekledi. Ardından doğruldu. Kulağına 4 sene öncesini hatırlatan Şili oyuncusuna rağmen golünü attı. Futbol nasıl ki bir topun peşinden koşmak değilse, o golde penaltıdan daha büyük anlamlar taşıyordu. Bir Roberto Baggıo hikayesiydi yaşananlar…
http://www.youtube.com/watch?v=XgyMvEll_kY
Hiç unutmuyorum 90’larda çocuk olmanın tanımını Robbie Fowler’ı izlemek olarak yapan tutkunları… Futbolun futbol olduğu, rekabetin var olduğu ve endüstriyel futbol tabirini iliklerimize kadar hissetmediğimiz zamanlardı. Uğur Meleke’nin de yazdığı gibi “Hepimiz Fowler’ın Evinde Yaşıyoruz” ya da o zamanlar yaşıyorduk. Keşke hiç taşınmasaydık.
Hayallerim ve ideallerim vardı şimdiyse onların ne olduğunu bile hatırlamıyorum. Sadece kendime iyi bir gelecek kurmak için gecemi gündüzüme katıyorum. Bu aradaki farkın adı kapitalizm değil hayat olsa gerek ve futbol hayallerimden, ideallerimden ve masum çocukluğumdan kalan tek hatıra bana…
CANSU BENİMLE BOŞANIR MISIN!