Yıl 1902 ve Selanik.Ne yüce sene, ne yüce şehirdir Selanik. Nazım Hikmet’ i vermiştir bize.Bize özgürlüğü vermiştir en aslından.
Annesi ressam Celile Hanım, babası eski matubat müdürü Hikmet Bey.Tüm nedenler hazırdı aslında şimdiden yazmak ve resim yapmak için.Yaşamı boyunca yazdı Nazım, hep yazacaktı biliyoruz…Okuyordu Nazım, büyüyordu.Okullarını bitirdi, Bolu’ya öğretmen atandı Va-Nü ile yani namı değer Vala Nureddin. Moskova’ya gitti.Orada ekonomi, siyaset ve eğitimle ilgilenmeye devam etti.Komünist partilere üye oldu, onlarla ilgilendi. Çünki Nazım için komünizm özgürlüğün ve ezilmemenin ilk adımıydı. Moskova ve Sovyetler Birliği kadar onu iki şey daha etkilemişti: Mayakovski ve Vera Tulyakova…
Nazım, serbest yazısından etkilendiği Mayakovski’yi hep örnek alırdı kendine.Onunla tanıştıktan itibaren alışlmış divan aruzu ve halk hecesinden kopup serbest ölçüyle yazmaya başladı.
Vera Tulyakova…Ah Vera! Ne güzel kadınmışsın sen.Okuduğum, araştırdığım her kitapta dünyalar güzeli olarak nitelendirilmişsin masmavi gözlerin ve sarı saçlarınla. Hıh, Nazım’ı da ayrı bir etkilemişsin zaten. Evlenmediler henüz Vera ile Nazım.Nazım çok aşıktı kadınına fakat bu ileride kadınlarına sadık kalacağı anlamına gelmiyordu.aldatacaktı, hep başkalarına aşık olacaktı ama en önemlisi de derinlerinde hep sevecekti insanları, kadınlarını.Her birine ayrı aşık olsa da hepsini sevmişti.
Nazım, 1928’de yurduna döndü.İlk şiir kitapları basılmıştı.Burada yazıyordu, daha fazla yazıyordu kendini aşacak kadar.Oyunlar, şiirler, piyesler, yazılar, romanlar…Ve Nazım yine yazacaktı.Çok seviyordu be Nazım!Yazmaya ayrı bir aşık olmuştu, kadınlarından ayrı.Bu yazıları “orduyu ihtilale hazırlayıcı faaliyette bulunmak” suçundan tam 28 yıl hapse mahkum ettirdi.Nazım hayatının 28 yılını hapislerde daha da yazarak geçirdi.
Bugün pazar
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
Ve ben ömrümde ilk defa
gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna
şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum.
Dayadım sırtımı beyaz duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben
Bahtiyarım.
Nazım çok fazla hapislerde yattı.Bursa, Çankırı ve Üsküdar cezaevlerini tanır misal.Onu bu denli şair yapan da belki mahpuslardır…Sonuna kadar komünizm dedi Nazım’ım. Sovyetler Birliği geçici hükümetini yıkmak isteyen komünist partilere yardım etmeye çalıştı, yeraltı çalışmalarına katıldı ve hiç yılmadı.
Yıl 1932, “Benerci Kendini Niçin Öldürdü” kitabı basılmıştı ve yerini almıştı kitabevlerinde. Ana karakter olan devrimci genç Benerci aslında Nazım Hikmet’in ta kendisidir bu romanda.Arkasından Roy Dranat ve Somadevar gelir. Roy Dranat eski kavga arkadaşıdır Benerci’nin. Komünizme karşıdır, sol görüşlere, sosyalizme karşıdır. Şuan ki durumumuzda kalın kafalı halkımız adeta bir Roy Dranat’tır aslında. Somadevar ise o dönemlerde SBKP’ye üye olan Nazım ve arkadaşlarını, yetkililerin hepsini ihbar eder ve Nazım bu şekilde “vatan haini” ilan edilir.Sonrasında kendi kendini ölüme mahkum eder Somadevar.
Tutuklanır ve hüküm giyer Nazım.6 ay 3 gün.Fakat sonra idamı isteniyor Mavi Gözlü Dev’in.
Fakat
emin ol ki sevgili,
zavalı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerinde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nazım’a !
Ben
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir türkünün acısını
toprağa götüreceğim…
Davadan beraat ediyor Nazım oldukça rahat fakat artık gerçek adıyla şiirler yayımlayamaz.Orhan Selim diyor kendine şiirlerinde.Kendi memleketinde kendi ismini kullanmak yasak oluyor Dev’e.Geldik mi 1935’e. Nazım’ın ismini değiştirmek zorunda kaldığı ve “TARANTA BABU’YA MEKTUPLAR” adını verdiği kitabı yayınlanıyor.Komünist dergiler ve gazetelerde yazmaya devam ediyor Nazım hiç ama hiç yılmadan.Komünizmi desteklemek bile suç sayılıyor hatta şuan da fakat Nazım’a propaganda ve örgüt suçlamaları yapılıyor her hüküm giydiğinde haksız yere.
Yıl 1938, Ocak 17 oluyor.Nazım Hikmet yine aynı suçtan tutuklanıyor fakat bu sefer farklı ve en ağırı oluyor.1938 Harp Okulu Davası…Harp Okulundaki arkadaşları örgütlemiş Nazım ve yanında 5 yoldaşı.Ha tabi tüm okulu örgütlediler beyinlerine girdiler ya (!), hep aynı…Nazım 13 yıl, hayatının 13 yılını bu haksız yere yattığı mahpushane duvarlarına veriyor.37 yaşında girip 50 yaşında çıkıyor bizim Dev.1951’de çıkan aftan yararlanıp 13 yıl yattıktan sonra çıkıyor.Yıl 1951 ve Nazım hala yazıyor.Kitaplar basıldı, daha çok kitap yazıldı.Nazım kitaplara, yazmaya doymuyor. E bunun yanında dünya ünü yayılıyor ve ödüller yağıyor Berlin Barış Konferansında.Lenin Barış Ödülü veriliyor Nazım Hikmet’in eline.Komünizm bir kere daha kendini gösteriyor bu şekilde. Moskova’da kalıyor ülkesine dönemiyor.Ülkesi Nazım’a yasak.Memleket hasreti çekip duruyor da zaten ömrü boyunca.
1959 Nazım ile Vera’nın evlenişi bu yıllara dayanıyor asıl ve ölümüne dek vurgun olduğu Vera’sı ile kalıyor.
Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm…
Nazım yaşamayı hep seviyordu aslında.Her ne kadar mahpushanelerde boş yere yatsa da.En sonunda gelip çatıyor 3 Haziran 1963…
O günün sabahında Nazım gazetelerini almaya gidiyor ve eve dönüyor elinde gazeteleri.Uykuya dalıyor daha sonrasında hiç uyanmayacağı. Aslında ölümü Nazım’a yakışan ölüm oluyor en fazlasından. Çünki öldürülmüyor Nazım, hiç yaralanmıyor.Eceli biliyor en azından Nazım’ın masum olduğunu ve geliyor o ölüm anı.Nazım uyudu, Nazım uyanmadı.Nazım beni memleketime gömün dedi fakat Nazım gömülmedi memleketinin topraklarında, çınar ağacının altında.Nazım hep haklı, Nazım hep masum, Nazım hep aşık be! Heyt be, heyt ulan, ne güzelmiş insanın sevdiğini anlatması hiç bıkıp usanmadan.
Nazım uyanmaz fakat biz onu yaşatırız anılarımızda, anımsamalarımızda, okuduklarımızda, şiirlerimizde…
Bu dünyaya bir daha Mavi Gözlü Dev gelmeyecek efendiler.Nazım Hikmet Ran bir daha bu dünyaya gelmeyecek!